Küba Tarihi – Bölüm 3

Küba’nın “Yeni Zenginliği” Neden Herkese Yar olmadı?

I. Dünya Savaşı Nasıl Büyük Fırsatlar Getirdi?

Ve Neden “Gerçek Özgürlük” İçin Bir Askerî Diktatör Çıktı?

Küba tarihini derinlemesine anlamak için, adanın İspanya’nın çıkarlarına hizmet ettiği yüzyıllara, ardından ABD etkisinin gölgesinde geçen kısa bağımsızlık dönemine ve en sonunda da güçlü bir askerî figürün nasıl sahneye çıktığına bakmak gerekiyor.

İspanya’nın Gölgesinden ABD Denetimine: “Bağımsız” Ama Değil

İspanya yaklaşık dört yüzyıl boyunca Küba’yı Amerika kıtasındaki tüm operasyonları için bir üs olarak kullandı. Latin Amerika’nın neredeyse tamamı sırasıyla özgürlüğünü elde ederken, Küba uzun süre İspanyol hâkimiyetinde kaldı.

1868’de başlayan bağımsızlık savaşları adayı kan gölüne çevirdi; İspanya yüz binlerce askerini buraya yığdı. Ancak son sözü söyleyen, 1898’de İspanya–ABD Savaşı oldu.

İspanya yenilince bu kez ABD devreye girdi.

Küba’nın “bağımsızlığı”, ABD’nin yönetiminde geçen üç yıllık askeri idareden sonra 20 Mayıs 1902’de ilan edildi. Fakat bu özgürlük, şartlı bir bağımsızlıktı.

Bu dönemde kabul edilen Platt Yasası şu maddeleri içeriyordu:

  • ABD isterse Küba’ya askerî müdahalede bulunabilecekti.
  • Küba’nın topraklarında Amerikan üsleri kurulacaktı.

Bu maddeler, kağıt üzerinde bağımsızlık ilan edilse de pratikte ABD’nin adayı kontrol altında tutmaya devam ettiğini gösteriyordu.

Guantanamo: Sembolik Değil, Stratejik Bir Zincir

Platt Yasası’nın hemen ardından, 1903’te ABD Küba’nın güneydoğusunda Guantanamo Körfezinde dev bir deniz üssü kurdu.

Burası:

  • Karayip trafiğini kontrol etmek için ideal bir konumdaydı,
  • ABD’nin kendi sınırları dışındaki en büyük askeri tesisiydi,
  • Küba’nın egemenliğinin ne kadar sınırlı olduğunu gözler önüne seriyordu.

Şeker Çağı: Zenginlik Geldi… Ama Herkese Değil

Bağımsızlığın hemen ardından adanın kaderini belirleyen ürün belliydi: Şeker kamışı.

Küba’nın:

  • İklimi,
  • Toprağı,
  • Doğal yağış düzeni

şeker kamışını olağanüstü kârlı bir sektör hâline getiriyordu.

Şeker:

  • Küba ihracatının yaklaşık %80’ini oluşturuyordu,
  • En büyük alıcı ABD idi,
  • Ekonominin neredeyse tüm damarlarına nüfuz etmiş durumdaydı.

ABD ile yapılan ticari anlaşmalar sonucunda, Amerikan pazarına ayrılmış özel şeker kotaları oluşturuldu. Ancak ABD’nin kimya ve ilaç sanayisinin patlamasıyla ihtiyaç artınca, Küba’nın üretimi yetmemeye başladı.

Daha fazla iş gücüne ihtiyaç vardı. Ve tam burada, Küba dünyanın dört bir yanından göç alan bir “fırsat adası”na dönüştü:

  • 120.000
  • Çinli işçi
  • Binlerce İspanyol
  • Macera ve servet peşindeki herkes

Küba’ya akın etti.

  • Angel Castro: Sıradan Bir Göçmenden Şeker Baronluğuna

İspanya’nın küçük bir kasabasında doğan Angel Castro, Küba’ya aslında İspanya ordusu adına savaşmak için gelmişti. Savaş sonrası ülkesine dönmeyi planlasa da hayatı bambaşka bir yola saptı.

  • Doğu Küba’ya yerleşti,
  • Tarlalarda ve madenlerde çalıştı,
  • Yıllar içinde para biriktirip toprak sahibi oldu,
  • Sonra da Amerika kontrolündeki United Fruit Company ile ilişkiler kurarak varlığını büyüttü.

Ama o yıllarda gerçek özgürlük, aslında hâlâ ABD’nin insafına bağlıydı.

1906: ABD Yeniden İşgal Ediyor

6 Ekim 1906 sabahı, Küba halkı yine yabancı askerlerle uyandı. Hiçbir uyarı olmadan binlerce Amerikan askeri adaya çıkarma yaptı. Küba ordusu olmadığı için direniş mümkün değildi; ülke savaşsız teslim oldu.

Neden?

Çünkü Platt Yasası, ABD’ye “gerekirse müdahale etme” hakkı tanıyordu. Küba’nın ilk seçilmiş hükümeti düşürüldü, yerine ABD’nin atadığı bir vali geçirildi.

Bu süreçte:

  • Seçimlere hile karıştığı iddiaları yayılıyor,
  • Halk protestolar düzenliyor,
  • Devlet yönetimi tamamen felç oluyordu.

ABD valisi seçim sözü verdi ama adanın gerçek anlamda özgürlüğü yine ertelendi.

  • Amerikan Yatırımcıların Altın Çağı

ABD işgali ve ardından gelen ikinci yönetim döneminde, Amerikan şirketleri Küba’yı adeta baştan şekillendirdi:

  • Demiryolları,
  • Limanlar,
  • Şeker sanayi,
  • Büyük ticaret ağları

ABD’li yatırımcıların eline geçti.

Küba’nın yerel elitleri —çoğu İspanyol kökenli doktorlar, subaylar, bürokratlar— Amerikalılarla iş birliği içindeydi. Bu nedenle, adanın ekonomik patlamasından en çok kazanan hep aynı sınıf oldu.

Küba’nın yoksul kesimi ise bağımsızlık savaşından geriye ne kaldığını sorguluyordu.

I. Dünya Savaşı: Küba’yı Bir Anda Zirveye Taşıyan Dönem

Savaşın başlamasıyla dünya pazarı altüst oldu. Rusya ve Almanya gibi büyük üreticiler:

  • savaş nedeniyle üretimi düşürdü,
  • şeker pancarı tarlalarını kaybetti,
  • ihracat yapamaz hale geldi.

Bu da şeker kamışının yıldızının Küba’da parlaması anlamına geliyordu.

Böylece Küba:

  • Dünya şeker pazarının lideri oldu,
  • “Şişman İnek Yılları”na (Fat Cows Era) girdi,
  • Hem Amerikan yatırımcıları hem yerel toprak sahipleri hem de yoksul kesim bir süre nefes aldı.

Ama her yükselişin bir düşüşü vardır…

Savaş Bitti: Dünya Şekerle Doldu — Çöküş Başladı

1918’de savaş sona erince:

  • Ticaret yolları açıldı,
  • Dünyanın dört bir yanındaki üretim merkezleri geri döndü,
  • Şeker fiyatları hızla dibe çöktü.

Küba ise elinde satamayacağı tonlarca şekerle baş başa kaldı.

Bu dönem “Cılız İnek Yılları” (Lean Cows Era) olarak anıldı.

Krizin en ağır yarasını kim aldı?

  • Şeker kamışı kesicileri,
  • Çoğu Afro-Kübalı işçiler,
  • Yaşamı tarlaya bağlı kitleler.

Devlet yardım etmedi. İşsiz kalanlar tek çıkış yolu olarak orduya yazıldı.

Ancak orada da tablo pek parlak değildi:

  • Ordunun neredeyse tüm komuta kademesi beyaz ve İspanyol kökenliydi,
  • İşçiler yine ayrımcılığın altında eziliyordu.

Komünizm Korkusu ve Küba’nın Yeni Dengesi

1920’lerde Küba hâlâ ABD’ye ekonomik olarak sıkı sıkıya bağlıydı. Ancak ABD’nin gözünde artık bir başka tehdit vardı: komünizm.

Açlık, işsizlik ve umutsuzluk arttıkça, özellikle Doğu Küba’da komünist düşünce zemin bulmaya başladı.

Angel Castro’nun çocukları —Ramon, Fidel ve Raul— bu ortamda büyüdüler. Babasının yanında değil; işçilerin çocuklarıyla birlikte, dışlanmış bir hayatın içinde.

1924 Seçimi: “Küba’yı Kurtarmaya” Aday Bir General: Gerardo Machado

1924’te Küba yeni bir döneme hazırlanıyordu. Bir isim tüm umutları üzerine topladı: Gerardo Machado.

  • Bağımsızlık savaşlarında genç yaşta general olmuştu,
  • Halk arasında kahraman sayılıyor,
  • ABD’nin ekonomik tahakkümünü azaltacağına söz veriyordu.

Seçimi kazandıktan sonra:

  • Ada genelinde dev bir karayolu ağı kurmaya girişti,
  • Parlamento binası ve birçok anıtsal yapı inşa ettirdi,
  • Telefon ve radyo altyapısını çağın ötesine taşıdı.

Ama bu görkemli projelerin tamamı Amerikan bankalarının kredileriyle yürüyordu.

1929 Büyük Buhranı: Tüm Dengeler Çöküyor

24 Ekim 1929’da Amerikan borsasının çökmesi, Küba için felaketin başlangıcı oldu.

Ardından:

  • 1932’de adanın en şiddetli kasırgalarından biri yaşandı,
  • Machado yeniden yapılanmayı yönetti ama halkın güveni çoktan kırılmıştı,
  • ABD bankaları borçlarını geri istedi,
  • Machado binlerce kişiyi işten çıkarmak zorunda kaldı.

Sokaklar isyanlarla doldu. Öğrenciler, işçiler, orta sınıf… herkes rejime karşı ayaklanıyordu. Machado’nun sert polisi bir öğrenci liderini öldürünce fitil tamamen ateşlendi.

1933: Sahneye Yeni Bir İsim Çıkıyor — Fulgencio Batista

Tam bu kaos döneminde, sıradan bir çavuş olan Fulgencio Batista, beklenmedik şekilde ülkenin kaderini değiştirmeye başladı.

  • Mahkeme tutanaklarını yazan bir zabıt kâtibiydi,
  • Askerlerin örgütlenmesinde etkili oldu,
  • Kitleleri ayaklanmaya çağırdı.

Ardından:

  • Subayları devre dışı bıraktı,
  • Miami’deki sürgündeki Profesör Grau’yu geri çağırıp başkan ilan etti,
  • Hotel Nacional’deki isyancı subaylara saldırarak tam iktidarı ele geçirdi.

Batista, bir gecede Küba’nın en güçlü adamı olmuştu.

“100 Günlük Reformlar”: Umut ve Korku Bir Arada

Başkan Grau büyük bir dönüşüm başlattı. Sadece 100 günde:

  • Kadınlara oy hakkı verildi,
  • İşçi hakları genişletildi,
  • Çalışma günü 8 saat ile sınırlandı.

Ama bu reformlar:

  • ABD şirketlerini,
  • Amerikan hükümetini,
  • Yerel elitleri derinden rahatsız etti.

Grau ilerlerse ABD’nin tüm çıkarları sarsılacaktı.

ABD’nin Tercihi: Batista

Washington, Batista’ya net bir mesaj gönderdi: Grau durdurulmazsa, Küba’nın “tehlikeli bir sola kayışı” engellenemeyecekti.

Batista bunun üzerine:

  • Kendi getirdiği Grau’yu istifaya zorladı,
  • Reformların çoğunu iptal etti,
  • Yerine zayıf kukla başkanlar atadı.

Artık hem Havana hem Washington biliyordu: Küba’yı fiilen yöneten kişi Batista’ydı.

1934: Sonunda “Gerçek” Bağımsızlık

Batista’nın ABD ile yaptığı yeni anlaşmayla, Platt Yasası’ndaki ABD’nin müdahale hakkı tamamen kaldırıldı.

Bu, Küba tarihinde ilk kez:

  • Yasal olarak özgür,
  • Egemenliği tanınan,
  • Kendi iç işlerinde bağımsız

bir devlet statüsünün kabulüydü.

Böylece, Küba’nın “gerçek bağımsızlığı” Batista döneminde —ironik şekilde bir askerî liderin eliyle— başlamış oldu.

More from the blog

Cienfiegos Gezilecek Yerler Küba

Küba turu kapsamında ziyaret ettiğimiz şehirlerden biri de Cienfiegos oldu. Önceden hiç duymadığımız bu şehir, Karayip sahiline kıyısı olan, inanılmaz şirin bir yerdir. Cienfiegos,...

Trinidad Gezilecek Yerler Küba

Küba’da gezilecek yerler arasında belki de en özel, en nostaljik ve en Instagram’lık şehir kesinlikle Trinidad. UNESCO Dünya Mirası listesinde yer alan bu tarihi...

Havana Gezilecek Yerler

Havana Gezilecek Yerler – Küba’nın Kalbine Yolculuk Küba… Birçoğumuzun yıllardır hayalini kurduğu, devrim hikayeleriyle, klasik arabalarıyla ve ritmi hiç düşmeyen sokaklarıyla bambaşka bir dünya. Bizim...

Küba Gezilecek Yerler

Küba turu için günler yaklaştıkça içimizde tarif edilemez bir heyecan kabarmaya başladı. Her geçen gün, Küba gezilecek yerler listemize yeni bir şehir, yeni bir...