Portekiz’in şarabıyla ünlü şehri Porto’da gezilecek yerler nerelerdir? Porto’da gezilecek yerler nereler gibi en temel sorunun cevabını muhakkak merak ediyorsunuzdur. Biz yeni döndüğümüz bu güzel şehrin tüm detaylarını sizler için yazdık. Porto’ya gitmeden önce Porto turu planınızı makalemize göre yaparsanız emin olun dört dörtlük bir seyahat geçireceksiniz.
Lizbon’a nasıl gezdiysek Porto rehberimizde de hepsini teker teker anlatacak ve tüm detaylarıyla size vereceğiz.
Önce Lizbon Gezilecek Yerler yazımızı okumanızı öneriyoruz.
Schengen Vizesi Nasıl Alınır yazımızı okuyunuz.
Portekiz’in kuzeyinde, Douro Nehri’nin okyanusa kavuşmadan hemen önceki kıvrımlarında saklanan Porto; ilk bakışta küçük, yaklaştıkça koca bir hikâyeye dönüşen şehirlerden. Çatıların kiremit kızılı, duvarların mavi-beyaz azulejo ile bezeli olduğu bu şehirde zaman, taş merdivenlerde ağır ağır iner, köprülerin gölgesinde hızlanır, rabelo teknelerinin arkasından salına salına akıp gider. Porto’yu sevmek için büyük bir sebebe ihtiyacın yok: Ribeira kıyısında gün batımını izlerken elinde bir porto kadehi varsa, çan sesleriyle metro vagonları birbirine karışırken Dom Luís I Köprüsü’nün üst katında yürüyorsan, haritada küçük, kalpte büyük bir yer açılıyor zaten. Bu rehber, şehre adım attığın andan ayrılana kadar; görülmesi gereken yerleri, en iyi manzaraları, “iyi ki yapmışım” dedirten deneyimleri ve akışkan bir rota duygusuyla senin elini bırakmayacak.
Küçük Şehir, Büyük Karakter
Porto, Portekiz turunun “ikinci durak” klişesini hak etmeyecek kadar özgün; birçok gezgin daha Lizbon’u görmeden buraya âşık olur. Şehrin dokusu iki yakaya bölünmüş gibi görünse de gerçekte tek bir hikâyeyi anlatır: Tarihi merkez Ribeira, UNESCO tescilli taş sokaklarıyla geçmişi sahneye çıkarırken karşı kıyı Gaia, yüzyıllık mahzenleriyle şarabın belleğini korur. Arada, çelik kemeri gökyüzüne çizgi gibi uzanan Dom Luís I Köprüsü var; üst katında tramvay raylarının yanında yayalara ayrılmış dar yol, Porto manzarasıyla yürümek için yapılmış gibi. Porto “ufak” derler, evet; ama hissettirirken pinti değil: İki güne rahatça sığar, üçte kök salar, dördüncü günde Douro vadisine çağırır.
PORTO’DA GEZİLECEK YERLER

Porto, Portekiz seyahatine ilk başladığımız şehir oldu. Lizbon havalimanına indikten sonra kiraladığımız araçla hiç vakit kaybetmeden Porto’ya ulaştık.
Kimine göre Porto kimine göreyse Lizbon daha güzel. Lizbon’u görene kadar bunun cevabını vermeyecektik. Lizbon’u gördükten sonra da Porto’ya olan ilgimiz kat be kat arttı.
Porto, şarabı, seramikleri ve şehir içindeki köprüleriyle ünlü bir şehir. Porto, eski şehir olan Ribeira ve Gaia bölgelerinin birleşiminden oluşuyor. Bu iki bölge arasından İspanya’dan doğup 900 km uzanan Duoro nehri geçiyor. Duoro nehrinin üzerindeki I.Luis Köprüsü de bu iki bölgeyi birbirine bağlıyor.
En başında açıklamak istediğimiz şey Porto ufak bir şehir olduğundan ve görülecek sayısız yeri olmadığından bu şehir için maksimum 2 gün ayırmanız yeterli olacaktır.
PORTO RİBERİA BÖLGESİNDE GEZİLECEK YERLER
Riberia bölgesi Porto’nun eeski yerleşim yeridir. Old town olarak da biliniyor. Ve bu bölgenin özelliği Unesco tarafından Dünya Miras Listesine alınmış olması. Porto’da görülmesi gereken her şey aslında tam da bu noktada.
Ribeira’ya sabah erken saatte gelmenin ayrı bir büyüsü vardır. Hava serin, sokaklar boş, balıkçıların kokusu kafe makinelerinin buharına karışmış halde… Cais da Ribeira boyunca yürürken cepheleri pastel boyalı evlerin yüzü güneşe dönüktür; çamaşırlar rüzgârda dans eder, turkuaz tentelerin altından portekizce bir kahkaha sızar. Bu kıyı, Porto’nun kartpostalı değil; canlı bir film seti. Kaldırım taşları eski, kapılar cilalı, kapı halkaları avuç içine sığacak kadar ılık. Biraz içeri, dar sokaklara daldığında dik merdivenler, göz hizanda açılmış minik dükkânlar, el işi seramikler ve azulejo panelleri karşılar. Ribeira’yı “gördüm” demek yerine “orada yürüdüm, duydum, kokladım” demek daha doğru; çünkü Porto’nun kalp atışı tam burada duyulur.
I.Luis Köprüsü – Dom Luís I Bridge

Köprü, Porto’nun omurgası; hem simge hem deneyim. Üst katında yürürken rüzgâr saçlarından bir iki tel çalar, alt katında araçlar uğuldar, ortadaysa nehir sessizce işini yapar: şehri taşıyıp durur. 1886 yılında o gösterişli mühendislik özgüveniyle bir öğrencinin (Gustave Eiffel’in öğrencisi Theophile Seyring tarafından) hocasına methiyesi gibi inşa edilmiş bu köprü, kenti sadece bir kıyıdan ötekine bağlamaz; gündüz ve geceyi de birleştirir. Gün batımında üst kattan Gaia’ya geç; ışıklar açıldığında tekrar dön. Aynı köprü, iki farklı hikâye anlatır. Ve evet, fotoğraflar burada güzel çıkar; ama köprünün hakkı yürüyüşle verilir, aceleye gelmez.
Konum için tıklayınız.
Sao Bento Tren Garı

Porto’nun şarabından sonra en meşhur neyi var diye soracak olursanız. Cevabımız Azulejo’dur. Azulejo, Porto seramiklerine verilen isimdir. Porto’da Azulejo’nun en güzel örneklerini görmek istiyorsanız iddia ediyoruz dünya’nın en güzel tren istasyonlarından biri olan Sao Bento tren garına gitmelisiniz. Bir diğer örneği de yeri gelmişken söyleyelim Carmo Kilisesinin dış cephesindedir.

Tren istasyonunun önüne gelince ya burası mıydı diyeceksiniz. Ama devam edin ve içeri girin. Müthiş seramikler sizi bekliyor. Tren garının iç duvarlarındaki bütün çiniler orijinal. Ressam Jorge Colaço tarafından tasarlanan paneller tam 11 yılda tamamlanabilmiş. Ve toplamda 20.000 tane seramik kullanılmış.
Seremiklerin hepsi Portekiz’in tarihini ve kültürünü anlatmaktadır.
Konum için tıklayınız.
World of Discoveries Müzesi
Lizbon makalemizde Portekizli kaşifleri ve kaşiflerin ticaret yolları için çıktıkları yolculuktan bahsetmiştik. Osmanlı’nın Akdeniz üzerindeki hakimiyetinden dolayı Portekiz’li kaşifler yeni ticaret yolları için Ümit Burnu’nu aşmak zorunda kalmıştır. Kaşiflerin yeni ticaret yolları keşfetmek için çıktığı bu yolculuğu daha yakından görmek ve keşfettikleri ülkeler ile birlikte elde ettikleri ürünleri tanımak için bu müze tam sizlik.
Konum için tıklayınız.
Porto Katedrali

Portekiz’deki katedraller zamanında bu ülkede kale görevi yapmıştır. Porto Katedrali de buna örnektir. Şehri gezerken katedralin önünden geçmemek mümkün değil. Hafif yokuş tırmanacağınız için burada kısa bir mola verip katedralin bahçesinden manzaranın keyfini çıkarabilirsiniz.
Konum için tıklayınız.
Lello Kitapçışı
Porto’da mutlaka görülmesi gereken yerler arasında Lello & Irmao kitapçısı var. Edindiğimiz bilgiye göre Harry Potter’in yazarı J.K. Rowling, Porto şehrinde İngilizce öğretmenliği yaptığı sırada bu kitapçıdan çok etkilenmiş.
Lonely Planet tarafından, dünyanın en güzel üçüncü kitapçısı olarak duyurulan Lello & Irmão bugün Porto’nun en kalabalık ve en turistik yerlerinden biri. Kitapçıya girmek için önce bilet almanız gerekiyor. Hem önündeki sıranın uzunluğu hem de içerideki izdihamı anlatmak mümkün değil. Bazı yerlerin bu kadar popüler olması iyi mi kötü mü ona karar veremedik.
Porto’da sıraya girmekten çekinilecek tek yer burası olabilir; çünkü içeride, merdivenlerin kıvrımı bile bir metafor. Neo-gotik detayların altında kitapların kokusu, vitray tavanın altındaki loşluk, cilalı ahşabın parıltısı… Lello, bir kitapçıdan çok bir hafıza mekânı. Evet, bilet almak gerekiyor; evet, içerisi kalabalık olabilir.
Kitapçıya giriş ücreti 10 Euro’dur. Güncel fiyatlandırmaya buradan bakabilirsiniz.
Konum için tıklayınız.
Torre Dos Clerigos Kulesi ve Clerigos Kilisesi

Barok mimarisiyle göğe uzanan Clerigos Kulesi, şehrin “ben buradayım” diyen işaret fişeğidir. 76 metrelik bu çizgiye vardığında, kuleye tırmanıp nefesini biraz bırakırsın ama karşılığında Porto’yu bir tepsi gibi önüne seren bir manzara alırsın. Mimari İtalyan mimar Nicolau Nasoni’dir.
Yakınındaki sokaklar kitapçılar, kahveciler ve küçük butiklerle dolu; burada zaman kaybetmek değil, “zaman geçirmek” güzeldir. Clérigos’un gölgesinde küçük bir kafe bulup, içeri sızan güneşi değil; dışarıdaki cümleleri izleyebilirsiniz.
Konum için tıklayınız.
Majestic Cafe’de Kahve İçin
Malum Porto’yu gezmek insanı yorar. İnişli çıkışlı daracık sokakları, her köşesinde dur şuradan da fotoğraf çekeyim zahmetleri sonucu mola vermek sizin de hakkınız. Eğer kısıtlı da süreniz varsa Porto’da bu hakkınızı Majestic Cafe’den yana kullanın deriz.

Majestic Cafe’nin tarihi 1921 yılına uzanıyor. İlk açıldığında ismi Elit Cafe’miş. 1923 yılında hem cafenin ismi hem de dekoru değiştirilmiştir. II.Dünya Savaşı’nın patlak vermesiyle ülkede uygulamaya konulan savaş vergisi yüzünden cafe git gide önemini kaybetmiş hatta unutulup gitmiştir. Bu süreç 1983 yılına kadar devam etmiştir. Ta ki Agostinho Barrias ve çocukları sayesinde baştan yaratana kadar.
Dünyanın en iyi altıncı cafesi seçilmiş. İçi zaten özel tasarlamış lüks bir restaurant havasında. Ana giriş kapısının önünde ikişer kişilik olmak üzere toplam 6 tane masası var. Biraz sıkış sıkış olduğunu itiraf etmeliyiz. İçeriyi zaten sormayın ana baba günüydü. Ama bizim asıl fark ettiğimiz cafe’nin arka sokaktan da girişinin olmasıydı. Fakat arkadan girişler mümkün değil. Arka kapı girişine ana giriş için yönlendirme yapmışlar. Halbuki arka bahçesi oldukça ferahtı. Niye kullanılmadığı hakkında bir fikrimiz yok.
Konum için tıklayınız.
Carmo ve Carmelitas Kiliseleri

Carmo ve Carmelitas kiliseleri yan yana bakınca tek yapı gibi görünür; aralarına sıkışmış “dünyanın en dar evi” efsanesi, bu sahnenin sihrini artırır. Carmo’nun dış cephesindeki azulejo panelleri, fotoğraf makinelerinin öğle tatilini iptal eder; beyazın üzerine serilmiş mavi, Porto’nun karakteri gibi sakin ve gösterişsizdir. Biraz ötede Santo Ildefonso, kalabalıkların daha az uğradığı bir yer olarak sürpriz bir nefes olur; ön cephesindeki çiniler güneşi görünce mavi rengin bir ton ötesine geçer. Azulejo, Porto’da bir süs değil; mimarinin kendi cildi.
Konum için tıklayınız.
Aziz / St Ildefonso Kilisesi

Porto’da en beğendiğimiz yerlerden biri burası oldu. Hem çok turist olmadığı için de oldukça rahattı. Sao Bento ve Carmo-Carmelitas Kiliselerinin cephesindeki çinileri bu kilisede de görmek mümkün.
Konum için tıklayınız.
Palácio da Bolsa ve São Francisco
Ribeira’dan birkaç sokak içeride ardı ardına iki ağırlık merkezi bulursun: Palácio da Bolsa ve Igreja de São Francisco. İlki, ticaretin ve ihtişamın ittifakı; salonlar, tavanlar, aynalar… İkincisi, Barok’un elini altına bulamış hali; altın yaldızın ışıltısı ve ahşap oyma detayları “abartı”nın estetik sınırlarını düşündürür. Bu ikili, Porto’nun sadece sokak ve manzara şehri olmadığını; iç mekânda da göz ve zihin yoran bir derinlik sunduğunu hatırlatır.
VILA NOVA DE GAIA BÖLGESİNDE GEZİLECEK YERLER
Aslına bakarsanız Vila Nova de Gaia bölgesi şarap tadımı yapacaklar için oldukça cazip bir bölgedir. Duomo bölgesinde yetiştirilen üzümlerin üretiminin de bu bölgede yapıldığı yerdir. Bu bölgedeki şarap mahzenlerine girerek ve kadeh başı ücret ödeyerek tadımlar yapabilirsiniz.
Bölgenin bir diğer özelliği de Porto manzarasını en güzel sunan yer olmasıdır. İster Serra do Pilar manastırına girin isterseniz köprünün hemen yanındaki boş alana girin (bizim gibi) I.Luis köprüsü’nün süslediği müthiş Porto manzarası ayaklarınızın altında.
Duomo nehri üzerinde gerçekleştirilen bot turlarının kalkış noktası da yine bu noktadır. Dilerseniz Duomo’dan usul usul akarak da şehrin keyfini çıkarabilirsiniz. Bu arada Porto, Avrupa’da en fazla köprü barındıran şehirdir. Tur boyunca şehrin tarihi yapılarıyla birlikte bu beş köprüyü de görebiliyorsunuz. Biz bunu yapmayı tercih etmedik!
Teleferik, Funiküler ve “6 Köprü” Turu Yapın
Bu bölgede yapılacak bir diğer aktivite de teleferiktir. 2011 yılında açılan teleferik ile 5 dakika sürecek olacak kısa bir yolculuk yapabilirsiniz. Tek yön 6, çift yön 9 euro’dur. Ücretlendirme ve çalışma saatlerini buradan kontrol edebilirsiniz.
Gaia yamaç teleferiği beş dakikalık ufak bir eğlence gibi görünür ama aşağı-yukarı hareket ederken köprüyü farklı bir açıdan görmenin keyfi başkadır. Ribeira tarafında Guindais funiküleri, yokuşları tek bir nefeste çözmen için biçilmiş kaftan. Nehir üstünde “6 köprü” turu ise şehrin altını-üstünü aynı akışta okumak isteyenlere pratik bir panorama sunar; su seviyesinden köprülere bakmak, karadan alıştığın ölçeği tersyüz eder.
Porto Şarabı İçin
Ülke’ye ismini veren Porto şehri bildiğiniz üzere dünyanın en tatlı şaraplarının üretildiği şehir olarak bilinir.
Porto şarapları 15. yüzyıldan bu yana Douro nehri boyunca uzanan vadide yetiştirilen üzümlerden yapılmaktadır. Şarabın tarifi ve yapıldığı üzüm çeşidi 1756 yılında çıkarılan bir kanunla koruma altına alınmış. Girdiğiniz her restaurant’ta Porto şarabı bulabilirsiniz. Ama tadım yapmak isterseniz gitmeniz gereken asıl bölge Gaia’dır.
Port şarabı, Porto’nun kimliğinin içecek hali. Ruby daha genç, meyvemsi ve parlaktır; vişne-böğürtlen aralığında gezinir, bardakta daha çevik durur. Tawny fıçının sabrını almıştır; kehribar tonlarıyla ceviz-karamel notaları taşır, daha uzun bir hikâye anlatır. Her ikisi de yemekle değil, öncesinde veya sonrasında; peynir tabakları, kuruyemişler, tatlılar eşliğinde parıldar.
Niye Porto şarabı deniyor biraz da bundan bahsedelim. Başta dediğimiz gibi şaraplar Porto’da değil Duoro nehri vadisinde yetişen üzümlerden yapılmakta. Ama dünya’ya Porto limanından ihraç edildiği Porto şarabı deniyor.
Porto şarabının bu kadar ünlü olmasında parmağı olan ise İngilizlerdir. İngilizlerin en sevdiği Fransız şarabına 1678 yılında bir ambargo getiriliyor. Bunun üzerine en sevdikleri şaraba ulaşamayan İngilizler başka çareler aramaya başlıyor. Ve bu sayede Porto şaraplarıyla tanışıyorlar.
Tadım için tavsiyelerimiz; Sandamen, Taylor’s
Porto Kumsallarında Yüzün

Portekiz’in kuzeyindeki sahil şeridine Costa Verde deniliyor. Porto şehri de Portekiz’in kuzeyinde yer almasıyla bir çok kumsal Porto’ya çok yakın konumdadır. Eğer Porto şehir merkezini gezmek dışında kendinize deniz tatili için yerler bakıyorsanız aşağıda listelediğimiz kumsallardan istediğinize gidebilirsiniz.
Atlantik okyanusuna açılan kıyı şeridiyle Costa Verde’deki kumsallar;
- Praia do Carneiro: Porto’ya yalnızca 6 km uzaklıkta küçük kumsalı olan halk plajıdır.
- Praia de Matosinhos: Porto’nun en popüler kumsalıdır. Hem geniş hem de kum plaja sahiptir.
- Praia do Senhor da Pedra: Porto şehir merkezinden 14 km uzaklıktaki kumsal, kumsaldaki kaya üzerine inşa edilmiş küçük şapeli ile meşhur olmuştur.
Ulaşım, Rota ve Tempo: 2 Günün Doyurucu Akışı
Porto yürünebilir bir şehir; ama inişli çıkışlı olması temponu belirler, bu iyi bir şeydir. İki dolu gün, şehri hakkıyla yaşatır. İlk gününü Ribeira ve Sé çevresine, köprü yürüyüşüne ve Gaia’da bir mahzen tadımına ayır; akşam Serra do Pilar’da gün batımıyla bitir. İkinci gün, São Bento’dan başlayıp Livraria Lello-Clerigos hattını takip et; Carmo-Carmelitas cephesinde azulejonun tadını çıkar, Bolhão’da atıştır, Palácio de Cristal’da günü yavaşlat. Vaktin kalırsa Foz’a in; rüzgârı yüzünde, tuzu dudaklarında hisset. Üçüncü günü Douro Vadisi’ne saklamak Porto’nun “ödev” değil “ödül” kısmıdır: teraslı bağlar, yüzyıllık quintalar, nehir üstünde yavaş bir tekne turu ve gün sonunda damağında kalan şarap notalarıyla şehirdeki her detay bir anda anlamını ikiye katlar.
Porto’ya Ne Zaman Gidilir, Nerede Kalınır?
Bahar ayları Porto’nun en doğal yüzünü gösterir: nehrin üzerinde ince bir sis, sabahları hafif serinlik, öğleden sonra sıcaklığın tatlı yükselişi. Sonbahar başı ikinci şans; ışık daha düşük açıdan vurur, fotoğrafın dokusu koyulaşır. Konaklama için Ribeira “manzara ve yürünebilirlik” vaat eder; Baixa ve São Bento çevresi ulaşım kolaylığı sağlar; Gaia, manzarayı karşıdan izlemek isteyenlere sakindir. Porto büyük otellerle değil, karakterli butiklerle güzel; tarihi binaların içindeki küçük oteller şehrin ritmine uyumludur. Valize ince bir katman ekle: rüzgâr akşamları hep söze karışır.




