Portekiz’in en güzel şehri Lizbon’da görülecek yerler nerelerdir? Lizbon’da gezilecek yerler nereler, Lizbon’da nerede ne yenir gibi en temel soruların cevabını muhakkak merak ediyorsunuzdur. Biz yeni döndüğümüz bu güzel şehrin tüm detaylarını sizler için yazdık.
Lizbon’a gitmeden önce Lizbon turu planınızı makalemize göre yaparsanız emin olun dört dörtlük bir seyahat geçireceksiniz. Lizbon’a nasıl gezdiysek hepsini teker teker anlatacak, ulaşımı nasıl sağladığımızı, neyi ne kadar ücrete yediğimizi, aldığımızı tüm detaylarıyla size vereceğiz.

LİZBON’DA GEZİLECEK YERLER
Lizbon, Portekiz’in en büyük şehridir. Ve Portekiz’in diğer şehirlerine kıyasla da en kalabalığı dersek yanlış olmaz. Lizbon’a yapılacak şeyler sınırlı sayıda olduğundan lütfen verdiğimiz tüyolara dikkat edin. Dikkat edin ki sıra beklemek zorunda kalmayın 🙂

BELEM BÖLGESİ
Lizbon’un tarihine adını altın harflerle yazdıran Belem, Portekiz’in “keşif ruhunu” en çok hissedeceğin yer. Tejo Nehri kıyısına kurulmuş bu bölge, 15. ve 16. yüzyıllarda Vasco da Gama ve Magellan gibi efsane denizcilerin yeni dünyalara yelken açtığı limanlardan biriymiş. Bugünse, gotik kuleleri, dev anıtları, pastel kokulu sokaklarıyla Lizbon’un açık hava müzesi gibi. Belem’e geldiğinde sadece tarihi değil, Portekizlilerin gururunu da görüyorsun — denizle, rüzgarla, keşifle yoğrulmuş bir kimlik.
Belem, şehir merkezinden yaklaşık 10 kilometre uzaklıkta. Dilersen 15 numaralı tramvayla (yaklaşık 25 dakika), dilersen otobüsle kolayca ulaşabilirsin. Yürüyerek gitmeye kalkma, yollar uzun ve güneş yakıcı olabilir. Belem durağında indiğinde, şehrin ikonik köprüsü Ponte 25 de Abril (San Francisco’daki Golden Gate’in kardeşi) hemen karşında tüm ihtişamıyla durur.
Kaşifler Anıtı – Padrao Dos Descobrimentos
Portekiz Kralı Henry’nin 500. Yılı anısına 1960 yılında dikilen bir anıt heykeldir. Anıtın en önünde yönü güneye dönük vaziyette lakabı denizci olan Kral Henry’nin heykeli vardır. Kral Henry kaşifleri oldukça destekleyen ve tek amacı Ümit Burnu’nu aşarak Hindistan’a varma hayali olan bir kralmış. Gerçi bu hayalini gerçekleştiremediği gibi denize dahi hiç açılmamıştır.
Anıt’ın sağında ve solunda Kral Henry’nin tam arkasındaki iki heykel kardeşleri V.Alfonzo ve Fernando’nun heykelleridir. Anıtın kırmızı köprüye olan yönündeki 3. Heykel ise sakallı olan Vasco de Gama’dır.

Heykellerin ellerinde değişik objeler göreceksiniz. Bunlar denizde yön tayin etmeye yardımcı olan aletleri sembolize etmek için anıta konulmuştur. Anıttaki Kral Henry, kardeşleri, Vasco de Gama, Macellan ve diğer kaşiflerin, yazarların, elinde paletiyle ressamların heykellerinin yanı sıra dikkat etmeniz gereken bir diğer şey de tek kadın heykel olan başında tacıyla Kral Henry’nin annesinin heykelidir.
Anıtın hemen arkasında yani anıta doğru yürürken zeminde göreceğiniz harita ise kaşifler haritasıdır. Bu bir dünya haritasıdır ama bizim bildiğimiz haritadan çok farklıdır.
Portekiz’li denizcilerin Portekiz’den yola çıkarak okyanus boyunca ilerlediği rota ve ilerlerken keşfedip sömürgeleştirdiği ülkeleri gösteren bir haritadır. Haritayı dikkatli incelerseniz sömürgeleştirilen ülkelerin üzerinde tarihlerine kadar yazmaktadır.

Portekiz’li kaşifler Brezilya’ya giderken Afrika boyunca pek çok yeri sömürgeleştirmişler. Burada göreceğiniz siyahilerin hepsi o zamanlar gelmiştir. Hatta Amerika kıtası keşfedilmeden önce dünyanın en batısının da Portekiz olduğu bilinmekteymiş.
Ve bir diğer önemli bilgi de Vaso de Gama içindir. Kendisi Afrika’nın en güneyindeki Ümit Burnu’nu aşıp Hindistan’a ulaşan ilk insan olma özelliğine sahiptir. 1497 yılında Portekiz’den ayrılıp 1798’de Hindistan’a varıyor. Ve 1499 yılında 170 kişilik mürettebatla çıktığı bu yolculuğu 54 kişiyle sonlandırmıştır.
Konum: Google maps – Padrao Dos Descobrimentos
Belem Kulesi – Torre de Belem
Unesco Miras Listesi’ndeki yapı şehrin giriş ve çıkışını kontrol etmek amacıyla 1512 yılında Vasco de gama’nın anısına yapılmıştır. Burası yeni dünya’ya açılan kapıdır. 1755 yılında gerçekleşen yıkıcı depremle az hasarla ayakta kalmayı başarmıştır.

Gotik ve Manuelin (portekiz geç gotik tarzı) mimarinin birleşimiyle yapılan kulede taş halatlar, haç motifleri ve deniz kabartmaları göze çarpıyor. Kule zamanla deniz feneri, hapishane ve gümrük binası olarak da kullanılmış. 1983’te UNESCO Dünya Mirası listesine alınmış.
Ziyaret Bilgisi:
Giriş ücreti 8€, salı–pazar 10:00–17:30 arası açık.
Sabah erken git, öğleden sonra ciddi sıra oluyor.
Konum: Google maps – Torre Belem
Jeronimos Manastırı
Mimarisi ve tarihi ile Lizbon’da görülmeye değer yerlerden bir tanesidir. Manastır, Portekiz’in yedi harikasından biri olarak seçilmeye de hak kazanmıştır. Hindistan’a ilk gidebilen denizci ünvanına sahip Vasco de Gama’nın ve Portekiz’in ünlü yazarı Fernando Pesoa’nın mezarı da manastır içinde bulunuyor.
Jeronimos Manastırı da Belem Kulesi gibi 1983 yılında Unesco Dünya Mirası Listesine alınmıştır.
Kaşifler, Portekiz’den ayrılıp yeni ülkeler keşfettikçe ellerinde ganimetlerle ülkelerine geri dönmüşlerdir. Buldukları şeylerden en önemlileri ipek ve baharatlardır. Bunun gibi önemli şeyleri bulmaları sayesinde para sahibi oluyorlar. Ve bu ganimetlerden elde edilen gelirlerin sadece % 5’iyle manastır inşa edilmiştir.
İnşasına 1501 yılında Kral I.Manuel zamanında başlanan yapı tam 70 yılda tamamlanabilmiş. Ve yapımı için her yıl 79 kilo altın harcandığı ve Vasco de Gama’nın Hindistan’dan dönüşü şerefine inşa edildiği rivayet edilir. Belem Kulesinde olduğu gibi Manastırda’da Manuel’in tarzını görmek mümkündür.
Zamanında keşişlerin yaşadığı manastır girişinde aslan heykelleri göze çarpar. Bu aslan heykellerinin hikayesi ise Aziz Jeronimo’nun Kudüs’e gitmesi ve orada yaralı bir aslanla karşılaşması, onu iyi etmesiyle başlar. Aslan Aziz Jeronimo’nun yanından ayrılmayınca birlikte Kudüs’ten geri dönerler. Ve manastır yapılırken bu aslan heykelleri dikilir.
Lisbon’un bir diğer simgesidir. Sonradan buraya arkeoloji müzesi eklenmiş. İnşasına 1501 yılında başlanmış. Vasco de gama’nın hindistandan dönüşü üstüne yapılmıştır. Efsaneye göre Yapımı 70 yıl sürmüş. Yapımı için Her yıl 70 kilo altın harcanmış. Manastır içinde Vasco de gamanın anıt mezarı ve portekizin ünlü yazarı fernando pesoa’nın mezarı buradadır.
Manastırın içindeki Hristiyanlığı ifade eden motifleri, Rönesans mimarisine uyarlanmış kemerleri, kaşiflerin Hindistan ve Afrika seferlerini anlatmak adına yapının dışındaki palmiye ve baharat ağaçları motiflerini, manastırın güney girişindeki denizci Henry figürünü, manastırın batı kapısındaki Portekiz Kralı Manuel ve eşi ile aynı zamanda Hz.İsa’nın doğumunu anlatan sahneleri mutlaka görmelisiniz.
1983 yılında burası manastır ve katedral unesco miras listesine alınmıştır.
Ziyaret Bilgisi: 10:00–17:00 arası açık. Giriş 10 €.
Konum: Google Maps – Mosteiro dos Jerónimos
MAAT – Sanat-Mimari-Teknoloji Müzesi
Modern Lizbon’un yüzü MAAT, Belem sahilinde yer alan bembeyaz, dalga formundaki mimarisiyle dikkat çekiyor. 2016’da açılan bu müze, İngiliz mimar Amanda Levete tarafından tasarlanmış.
İçeride çağdaş sanat sergileri, dijital enstalasyonlar, mimari konseptler var. Ama en etkileyici kısmı dış cephesi — gün batımında altın gibi parlayan seramik kaplamalarıyla fotoğraf çekmek adeta ritüel haline gelmiş.
Gezgin Çift Tüyosu: Müze gezmesen bile, çatısına çık. Nehir manzarası mükemmel.
Giriş: 15 €, Pazartesi kapalı.
Konum: Google Maps – MAAT
Pasteis De Belem
Yerel dilde Pastel de Nata olarak bilinen meşhur Belem tatlıcısının adresidir. 1837 yılında kurulan pastane bugün önünde alabildiğince sıra olan Lizbon’un en bilindik yerlerinden biri haline gelmiş.
Sıranın sebebi meşhur Nata tatlısını yiyebilmek için elbette. Nata’nın hafta içi 20.000 hafta sonu ise bu sayının iki katının satıldığı söyleniyor. Önündeki ayrıca içerdeki oturma kuyruğunu görünce bu sayının çok makul olduğuna kanaat getirdik.
Nata’nın çıkış yeri bu pastanedir. Tarifi sonusundaki rivayete gelirsek. Bu tatlı ilk olarak Jeronimos Manastırı keşişleri tarafından para kazanmak için yapılmaya başlanmış. Yazılı tarifi olmayan bu tatlının tarifi sadece sözlü olarak veriliyormuş.
Her gidenin mutlaka önerdiği Belem Pastanesinde Nata yemeden dönmeyelim ve gerçekten anlatıldığı gibi lezzetli mi deneyelim dedik. Tatlı aşığı Orkun için eh ama benim gibi çok tatlı düşkünü olmayan biri için harika bir lezzetti. Milföy hamurundan yapılan Nata üzerine tarçın ve pudra şekeri dökülerek yeniyor. Bir oturuşta 3 tane yeme garantili bir lezzeti var.
Tüyomuz: Sırayı görünce korkma. Hızlı ilerliyor. Nata’yı fırından yeni çıkmış haliyle yersen tadı bambaşka.
Fiyat: 2025 fiyatı bir tek Nata için 1.5€, 6’lı paket 9€
Konum: Google Maps – Pastéis de Belém
Ponte 25 de Abril: Lizbon’un Kırmızı Köprüsü
Belem sahilinden baktığında dev bir kırmızı köprü göreceksin — ilk bakışta San Francisco’daki Golden Gate’i anımsatıyor.
1966’da açılan köprü, diktatörlük döneminde “Salazar Köprüsü” adını taşıyordu; 1974’teki devrim sonrası 25 Nisan’ın özgürlük ruhuna ithaf edilerek yeniden adlandırıldı.
Altından Tejo nehri geçiyor, karşı kıyıda ise dev Cristo Rei Heykeli seni selamlıyor.
Fotoğraf Tüyosu: Gün batımında köprüyü Belem sahilinden değil, MAAT çatısından izle — ışık orada daha güzel vuruyor.
Belem Bölgesi Hakkında Son Tavsiyeler
En iyi rota: Jeronimos → Kaşifler Anıtı → Belem Kulesi → MAAT → Pastéis de Belém.
Ulaşım: Tram 15E veya 728 nolu otobüs.
Zaman: Yarım gün yeterli ama sabah erken başlarsan “sıra stresinden” kurtulursun.
Yanına al: Şapka, su, sabır. Belem, hem sıcak hem kalabalık.
Ekstra: Dönüşte köprü manzarasını izleyerek Praça do Comércio yönüne yürüyebilirsin. Gün batımı saatinde şehir altın gibi parlar.
BAIXA BÖLGESİ
Lizbon’un kalbi neresi dersen, cevabı net: Baixa. Baixa bölgesi Alfama ve Chiado tepeleri arasında kalan Lizbon’un en turistik bölgesidir. Bölgede gezip görülmesi gereken yerlerin haricinde bilmeniz gereken burada tam 4 tane meydan olduğudur.
Bunlar Ticaret (comercia) meydanı, Rossio meydanı, Restauradores meydanı ve Figueira meydanıdır.
En önemli iki caddesidi ise Avenida da Liberdade ve Rua Augusta’dır. Baixa bölgesinde daha çok cafe ve restaurant bulabilirsiniz. Gece hayatı için doğru adres olmadığını söylememiz gerekiyor.
Avenida da Liberdade caddesinin sonu Marquis de Pombal meydanına çıkar. Yolunuz düşerse gidebilirsiniz. Düşmezse eğer olurda önünden geçerseniz ya da hiç yolunuz düşmese bile Marquis de Pombal’in kim olduğu hakkında fikriniz olsun diye bir kaç not düşmek istiyoruz.
1755 yılındaki merkez üssü Atlantik okyanusu olan Lizbon depremi tarihte en yıkıcı ve ölümcül deprem olarak kayıtlara geçmiştir. Hatta olay sadece depremle kalmamış akabinde tsunami ve depremler de meydana gelmiştir. Bu deprem yüzünden Lizbon ve çevresindeki şehirler dahil yaklaşık 100.000 kişinin öldüğü söylenmektedir.
Marquis de Pombal 1755 yılında Portekiz’in başbakanı hatta bir tasarımcıdır. Lizbon, onun vizyonu sayesinde tekrar inşa edilmiştir. Park ortasındaki heykel işte Marquis de Pombal’dır.
Santa Justa Asansörü
Şehir manzarası ve kale manzarası için en iyi manzara noktasından biridir. 1902 yılında yapılmış. Yapılma amacı Baixa ile Bairro Alto semtleri arasındaki geçişi kolaylaştırmakmış. Baixa bölgesini ayaklarınızın altına alacağınız manzarası var. Asansör yukarı çıkarken 20 kişi taşıyabiliyorken bu sayı inerken 15 kişiye düşüyor.

Ücreti 5.30€. Sabah 09:00’da önünde olmamıza rağmen sıra bu kadar erken saatte başlamıştı. Tavsiyemiz ziyaretinizi daha geç saate bırakmamanız yönünde.
Konum: Google maps – Santa Justa Elevador
Carmo Rahibe Manastırı – Igreja do Carmo
1755 Lizbon depreminden nasibini almış yapılardan bir tanesidir. Gotik mimarinin hakim olduğu manastır bir zamanlar Lizbon’un en büyük kilisesiyken şimdilerde çatısı olmayan kemerleriyle göz kamaştıran bir yapıdır.
Ziyaret günleri, saatleri ve ücret bilgisi için buraya tıklayınız.
Konum: Google maps – Igreja do Carmo
Ticaret Meydanı – Praça do Comércio
Tejo Nehri’nin hemen kenarında, dev sarı binalarla çevrili bir meydan düşün: işte o, Praça do Comércio. Eskiden kralın sarayı buradaymış ama 1755 depreminde yerle bir olmuş. Sonra binalar yeniden yapılmış ve bugün çoğu devlet dairesi. Meydanın ortasında bir süvari heykeli var: Kral I. José. Atının ayakları altında yılanlar göreceksin — bunlar, kuşların heykelin üzerine konmasını engellemek için yapılmış, evet doğru okudun
Arkadaki Rua Augusta Takı, Lizbon’un giriş kapısı sayılıyor. Altından geçip Rua Augusta caddesine giriyorsun: mağazalar, kafeler, müzisyenler ve turist kalabalığı… Bu caddenin sonunda şehrin en canlı meydanı seni bekliyor: Rossio.
Konum: Google Maps – Praça do Comércio

Meydanın tam ortasında yüzü nehre dönük vaziyette at üstünde duran bir heykel vardır. Heykel için ufak bir detay verelim. Heykele dikkat ettiğinizde heykelin ayaklarının altında yılan figürlerini göreceksiniz. Bu yılanların amacı kuşların heykele gelmesinin engellenmesi için yapılmış.
Heykelin hemen arkasında Rua Augusta caddesine açılan kapı şehrin giriş kapısıdır. 1755 depreminde kapının orjinali yıkıldığı için yeniden inşa edilmiş. Meydan çevresindeki yapıların alt katında cafe ve restaurantlar vardır. Ancak burası çok keyif verici olmadığından oturup bir şeyler yiyip, içmenizi önermiyoruz.
Rossio Meydanı – Praça Dom Pedro IV
Portekiz kralı IV.Pedro’nun heykelinin olduğu bir meydandır. Heykelin etrafında güç, adalet ve bilgeliği simgeleyen örnekler vardır. Heykelin önünde ve arkasında olmak üzere iki tane barok mimariye sahip iki çeşme vardır.

Rossio meydanında girmeniz gereken en öncelikli yer Mundo Fantastico Das Sardinha dükkanı olmalı. Renkli renkli konserve sardalyalar alabilirsiniz. Almasanız bile dükkanı görmek için girmelisiniz. Her konserve kutunun üzerinde tarih yazmaktadır. Tarihlerin altındaysa o tarihte doğan ünlülerin isimleri yazmaktadır.
Bir kutu sardalya 9€. Fiyatlara ve konserve çeşitlerine bu linkten bakabilirsiniz.
Ginja Likörü – The Ginjinha Espinheira

The Ginjinha Espinheira isimli dükkan 1840 yılında açılmıştır. Burada ginja denilen vişne likörü servis ediliyor. Lizbonlu’ların en sevdiği şeylerden biri de bu alkol oranı yüksek içecektir. Akşam yemeğinden önce, sonra, öğle yemeğinden ve porto içtikten sonra içiyorlar. Hatta küçük çocukların hastalıklarınsa şifa olsun diye de içiriyorlar. Alkol oranı %23.5’dir.
Konum: Google maps – Ginjinha
28 Tram Deneyimi Yaşayın

28 numaralı tramway, Lizbon’un en bilinen ikonlarından başlıcasıdır. Lizbon’a gelip bu tramway ile gezmemek kesinlikle olmaz. Evet kulağa çok turistik gelebilir. Ama şehri hızlı gezmek ve gezerken de tarihi yerleri görmek hatta sadece tramway’ın geçebileceği kadar daracık sokaklardan geçmek unutulmaz bir deneyim olacak. Lizbon’da sefer yapan 12, 15, 18 ve 25 numaralı tramway hatları var. Bunlara 28 numaralı tramway’da dahil.

Gelelim 28 Tram’a nasıl binilir onu anlatmaya; Bu tramway’ın özelliği ilk duraktan binerek oturarak son durağa kadar gitmek. Bunun için önce metro duraklarından günlük Viva Viagem isimli Lizbon kartı almanız.
Hesap yapınca tek kullanımlık bilet almaktan ziyade günlük almak çok daha karlı bir iş oluyor. Kartı aldıktan sonra ikinci yapmanız gereken şey Martim Moniz durağına gitmek. Burası 28 numaralı Tram’ın ilk kalktığı durak. Konumu buraya ekliyoruz.
Harita üzerinden neresi olduğuna bakabilirsiniz. Ve size tavsiyemiz sabah en geç 09:00’da durakta biletiniz elinizde hazır olmanız. Biz 09:30’da gitmemize rağmen ciddi kuyruğa takıldık. Tram’ın son durağı Lizbon mezarlığı. Paris’teki Père Lachaise mezarlığı gibi. Girişi de ücretsiz olduğu için son durakta inip diğer tram’ın kalkmasını bekleyene kadar dileyenler içeri gezebilir. Ya da bizim gibi ihtiyaç giderebilir.
Tüyolarımız:
Sabah erken bin (en geç 09:00’da orada ol).
En ön koltuğu kap, manzarayı kaçırma.
Viva Viagem kartı al, günlük sınırsız binişle daha ucuza gelir.
Tek bilet: 3,10 €.
Elevador Yani Asansörlere Binin
Asansör dediğimize bakmayın Portekiz’lilerin Elevador diye tabir ettikleri şey minik sarı tramwaylar. Bu asansörler ciddi yokuş olan semtler arasında yukarı-aşağı taşıma görevi görüyor.
Bunlara Elevador deniyor ve her biri ayrı karaktere sahip:
- Elevador da Gloria: Restauradores Meydanı’ndan Bairro Alto’ya çıkar. 1885’ten beri çalışıyor.
- Elevador da Bica: Fotoğraflarda gördüğün, denize inen meşhur sarı tramvay hattı.
- Elevador da Lavra: Şehrin en eskisi, en az bilineni. Sessiz ve nostaljik.
Hepsine Viva Viagem kartıyla binebilirsin.

Lizbon, aynı İstanbul gibi yedi tepe üzerine kurulmuş bir şehirdir. Gittiğinizde sokakların ve semtler arası ulaşımın olduğu cadde, sokak ve yolların ne kadar dik ve zorlu çıkış gerektirdiğini göreceksiniz. Lizbon’lular için semtler arası ulaşımının rahat sağlanması için tam dört tane asansör yapılmış.
Restauradores & Figueira Meydanları
Baixa’da dört büyük meydan var ama iki tanesi öne çıkıyor:
- Restauradores: Portekiz’in İspanya’dan bağımsızlığını kazandığı 1640 yılını anıyor. Meydanda bağımsızlık anıtı ve güzel kafeler var.
- Figueira: Gün batımında müzisyenlerle dolu, şehrin “dinlenme molası” meydanı. Arka fonda kaleyi görüyorsun, önünde sokak çalgıcıları.
Yeme & İçme Önerileri
- A Brasileira (Chiado): 1905’ten beri kahve içilen tarihi kafe. Kapısında bronz Fernando Pessoa heykeli var.
- Time Out Market (Cais do Sodré): Lizbon’un “yemek cenneti”. 30’dan fazla mini restoran aynı çatı altında.
- Cervejaria Ramiro: Deniz mahsulleri kralı. Midye, karides, ızgara ıstakoz — hepsi efsane.
- Ginjinha Espinheira: Vişne likörünü unutma
Özetleyecek olursak Baixa, Lizbon’un kalp atışı. Gündüzleri tarihi binalar, geceleri sokak müzisyenleriyle capcanlı. Bir yanda tramvay sesi, bir yanda kahve kokusu, arada bir Fado ezgisi… Lizbon’u hissetmek istiyorsanız burada kaybolmak zorundasınız. Bairro Alto’ya çıktığında gece hayatı başlar, sabaha kadar müzik duyulur. Şehir hiç uyumaz, sadece mod değiştirir.
ALFAMA BÖLGESİ
Lizbon’un en eski, en duygusal bölgesi Alfama. Şehri bir müzik parçası gibi düşünürsen, Alfama onun nakaratı olurdu.
Daracık taş sokaklarında yürürken yukarıdan gelen gitar sesi, yan sokaktan duyulan bir kadın sesi, köşedeki yaşlı amcanın sessiz selamı… Hepsi bir tablo gibi.

Adı Arapça “al-hamma”dan geliyor — “sıcak su” veya “hamam” anlamında. Müslümanlar döneminde termal sularıyla ünlüymüş. Sonra yüzyıllar içinde Fado’nun doğduğu yer olmuş. O yüzden burası sadece “gezilecek” değil, hissedilecek bir semt.
Lizbon Katedrali – Sé de Lisboa
Alfama’nın kalbi sayılan yapı. 12. yüzyılda, Lizbon’un Müslümanlardan alınmasından hemen sonra inşa edilmiş. Gotik, Roma ve Barok tarzlarının karışımı bir mimarisi var. Şehrin en eski yapısı. İçeri girdiğinde sessizlik ağır basıyor, dışarıdaki kalabalık bir anda sönüyor. Aziz Anthony’nin doğduğu evin hemen yanında yer alıyor — Lizbon’un koruyucu azizi.
Giriş: 7€.
Konum: Google Maps – Sé de Lisboa
Fado Müzesi – Museu do Fado
Fado’yu anlamadan Lizbon’u anlamak imkansız. Bu müze, Portekiz’in duygusunu müzikle anlatıyor.
Duvarlarda Amália Rodrigues’in siyah-beyaz fotoğrafları, kulaklıklarda hüzün dolu melodiler, vitrinlerde eski plaklar… İçerideki atmosfer sanki “hüzünle huzurun karışımı.”
Giriş: 5 €.
Tüyomuz: Akşam Fado dinlemek istiyorsan müze civarında birkaç otantik mekân var. En popülerleri “Clube de Fado” ve “Mesa de Frades”.
Konum: Google Maps – Museu do Fado
Alfama’da Ne Yenir?
Alfama’nın restoranları daha “ev havasında”. Sokaklar dar, masalar küçük ama yemekler dev lezzetli.
- Clube de Fado: Canlı Fado eşliğinde akşam yemeği.
- Pois Café: Vintage dekorlu, huzurlu bir kahvaltı noktası.
- Casa de Linhares: Fado performanslarıyla dolu romantik akşamlar.
- O Cantinho do Aziz: Mozambik mutfağı — farklı tatlar denemek isteyenlere birebir.
Tatlı olarak yine “Pastel de Nata”, içecek olarak ise Ginja veya beyaz Porto deneyebilirsin. Burada her şey biraz yavaş, ama her lokma biraz daha anlamlı.
LİZBON EN İYİ MANZARA NOKTALARI

Lizbon’u İstanbul’a o kadar benzettik ki. Tejo nehrinin yanı başına kurulmuş şehrin tam ortasında her iki yakayı birbirine bağlayan kırmızı bir köprü var. Elbette şehri karış karış yürüyerek gezip hissetmek en doğrusu ama şehri yukarıdan görmekte ayrı keyif.
Bunun için size önereceğimiz manzara noktaları
Miradouro Portas do Sol
Alfama bölgesinde bulunan bir manzara noktasıdır. Balkon gibi bir alanda bulunan noktada şehrin koruyucu aziz’i St.Vincent’in bir heykeli bulunuyor. Baixa bölgesinden yürüyebileceğiniz gibi 28 numaralı tramway ile de ulaşımınızı sağlayabilirsiniz.
Bu bölgenin yakınında görülecek yerler arasında:
- Miradouro de Santa Luzia
- Saint George’s Castle, The Cathedral
- São Vicente de Fora Monastery
- The National Pantheon
- St. Anthony Church
- Graça Church and Miradouro
- The Roman Theater
Konum: Google Maps – Portas do Sol
Miradouro de Sao Pedro de Alcantara
Lizbon şehrinin panoramik manzarasını sunan bir bahçedir. Bahçenin hemen ilerisinde Lizbon’un en önemli meydanı Praça dos Restauradores bulunuyor. Burası 1640 yılında Portekiz’in İspanya’dan bağımsızlığını kazanması anısına yapılmış.
Bu noktada bilinmesi gereken bir diğer şey de 1885 yılından beri bahsettiğimiz meydan ile Bairro Alto bölgeleri arasında ulaşımı sağlayan Gloria Elevator isimli sarı minik tramway’dır. 28 no’lu tramway değil. İkisini karıştırmayın.
Park, Bairro Alto bölgesindedir. Buraya gelmek için Restauradores meydanından Gloria finükülerine binebilir ya da Chiado’dan yürüyebilirsiniz.
Manzara noktasına yakın gezilecek yerler arasında olanlar:
- Botanical Garden
- Principe Real
- São Roque Church
- Camões Square
En iyi saat: Gün batımına 1 saat kala.
Konum: Google Maps – São Pedro de Alcântara
Miradouro de Santa Luzia
Alfama bölgesinin en güzel manzarasını sunan aynı zamanda en romantik manzara noktalarından bir tanesidir. Eğer fotoğraf çekmeye meraklıysanız kesinlikle gitmenizi tavsiye ettiğimiz en önemli noktadır.
Manzara noktası Alfama’nın Rua Limoeiro bölgesindedir. Baixa’dan yürüyerek ya da 28 no’lu tram ile ulaşabilirsiniz.
Manzara noktasına yakın gezilecek yerler arasında olanlar:
- Saint George’s Castle
- The Cathedral (şehrin en eski yapısı)
- Miradouro das Portas do Sol
- São Vicente de Fora Church (16 yy’dan kalma manastır)
- The National Pantheon
- Santo Antonio Church (Saint Anthony’nin doğum yeri)
- Graça Church and Miradouro (şehri ve kaleyi görebileceğiniz bir nokta)
- The Roman Theater (büyük roma tiyatrosunun arkeolojik kalıntılarının olduğu yer)
- Decorative Arts Museum
Sabah erken git, hem kalabalık olmuyor hem de ışık yumuşak.
Konum: Google Maps – Santa Luzia Viewpoint
Miradouro Castelo de Sao Jorge
Şehrin koruyucusu. 9. yüzyılda Müslümanlar tarafından inşa edilen São Jorge Kalesi, Alfama’nın en yüksek noktasında.
İçeri girdiğinde taş duvarlar, kuleler, yüzyıllık ağaçlar arasında dolaşıyorsun. Kalenin içinden görülen Lizbon manzarası o kadar geniş ki, hem Alfama hem Baixa hem nehir bir arada.
Bu bölgeye ulaşmak için 37 numaralı otobüse veya 12 ya da 28 numaralı tramway’a binmelisiniz.
Giriş: 15€.
Konum: Google Maps – Castelo de São Jorge
Lisbon’da Ne Yenir?
Portekiz denildiğinde akla genellikle keşifler çağı gelir. Ancak bu ülkeyi sadece büyük denizcilerle değil, onların dünyaya taşıdığı baharatlar ve lezzetlerle hatırlamak gerekir. Lizbon mutfağı, yüzyıllar boyunca süren deniz yolculuklarının, ticaretin ve Akdeniz’in bereketli doğasının harmanlandığı çok katmanlı bir mutfaktır. Hem denizle iç içe, hem tarihin derinliklerinden gelen, hem de sofraya oturduğunuz anda tanıdık hissettiren bir lezzet dünyası.
Portekiz, yüzünü Atlantik’e dönmüş uzun kıyı şeridiyle dünyanın en taze deniz ürünlerini sunan ülkelerden biridir. Balık, karides, istiridye ve yengeç burada neredeyse günlük yaşamın bir parçasıdır. Ülkenin iklimi de Akdeniz’in tüm nimetlerini sunar; zeytin, üzüm, taze sebze ve meyveler yıl boyu sofraları renklendirir.
Portekiz mutfağının en ikonik ürünü kuşkusuz bacalhau, yani tuzlanmış morina balığıdır. İlginçtir ki bu balık Portekiz sularında değil, Kuzey Atlantik’te, Norveç açıklarında avlanır. Buna rağmen Portekizliler onu o kadar benimsemiştir ki “yılın her günü için bir bacalhau tarifi vardır” denir. Bu da Portekizlilerin ticaretle nasıl bir mutfak kültürü yarattığını gösterir.
Keşif çağında dünyanın dört bir yanından gelen baharatlar, pirinç, kahve ve acı biber mutfağa yeni tatlar kazandırmış. Özellikle acı biberin Güney Amerika’dan Asya’ya ulaşmasında Portekiz’in büyük payı var. Bugün Tayland mutfağının vazgeçilmezi olan o kırmızı biberli soslar, aslında Portekizli denizcilerin mirası.
Aynı şekilde, Japonya’nın en sevilen yemeklerinden tempura da ilk olarak 16. yüzyılda Portekizliler tarafından oraya götürülmüş. Yani Lizbon’da bir tabak balık yerken, dünyanın öteki ucundaki mutfaklara bile uzanan bir hikâyenin parçası oluyorsunuz.
Lizbon’un En Güzel Restoranları
Lizbon, yeme-içme konusunda tam anlamıyla bir cennet. Küçük aile restoranlarından gurme sofralara, yerel tencere yemeklerinden Mozambik kökenli baharatlı tabaklara kadar uzanan bir çeşitlilik var. İşte Lizbon’da mutlaka deneyimlenmesi gereken bazı restoranlar:
Cervejaria Ramiro
Avenida Almirante Reis’te yer alan Cervejaria Ramiro, Lizbon’un en meşhur deniz mahsulü restoranlarından biri. Masaya oturduğunuz anda tereyağında pişmiş midyelerin kokusu sizi karşılıyor. Kaplan karidesleri, istakozları, dev kabukluları gördüğünde şaşırma; hepsi taptaze ve kusursuz pişirilmiş. Yemeği bitirirken geleneksel “prego” yani biftek sandviçini yemeden kalkmayın. Ramiro, Lizbon’un deniz kokusunu tabağına taşıyan bir lezzet deneyimi sunuyor.
Cantinho do Aziz
Mozambik mutfağının baharatlı, aromatik lezzetlerini Lizbon’a taşıyan bu restoran, özellikle köri soslarıyla öne çıkıyor. Kuzu kaburga körisi, çıtır samosalar ve acı soslarıyla egzotik bir deneyim sunuyor. Afrika ve Avrupa tatlarının buluştuğu bu masa, Lizbon’un kültürel çeşitliliğini tam anlamıyla yansıtıyor.
Cafe Martinho da Arcada
Praça do Comércio Meydanı’nda yer alan bu kafe, Lizbon’un en eskisi. Yüzyıllardır şairlerin, yazarların uğrak noktası. Bir fincan kahve ve yanına morina köftesi (pastéis de bacalhau) sipariş ettiğinizde, tarihin içinde bir mola veriyorsunuz.
Time Out Market
Cais do Sodré bölgesindeki bu modern pazar, onlarca restoran ve barı tek bir çatı altında topluyor. Hem geleneksel hem uluslararası mutfaklardan örnekler var. İster bir tabak bacalhau al, ister sushi; herkesin zevkine göre bir şey bulabileceği, canlı ve keyifli bir ortam.
Frangasqueira Nacional
Kömürde yavaş yavaş kızartılan tavuğun üzerine dökülen acı sosun kokusu bu küçük dükkânı Lizbon’un en ünlü adreslerinden biri haline getirmiş. Tavuk dışı çıtır, içi yumuşacık ve hafif baharatlı. Yanında gelen ev yapımı piri piri sosuyla birlikte ortaya çıkan lezzet, tam anlamıyla bağımlılık yaratıyor.
TÜM PORTEKİZ YAZILARIMIZA BURADAN ULAŞABİLİRSİNİZ.
PORTO GEZİ YAZIMIZI BURADAN OKUYABİLİRSİNİZ.