Hong Kong, bir yandan gökdelen ormanı, diğer yandan tapınakları, pazarı, trekking rotaları, Michelin yıldızlı sokak lezzetleriyle tam anlamıyla “kontrast şehri”. Hem Çin kültürünün izlerini hem İngiliz koloni geçmişini aynı gün içinde, aynı sokakta, hatta aynı binada hissedebiliyorsun. Bu gezi rehberinde Hong Kong’un tarihinden ulaşımına, hangi bölgede kaç gün kalınacağından en iyi manzara ve fotoğraf noktalarına, trekking rotalarından yerel yemeklere kadar her şeyi tek bir yazıda bulacaksın. Üstüne bir de Macau kaçamağı, tayfun sezonu ve Octopus Card ayrıntıları bonus olarak geliyor.
Hong Kong’un Kısa Tarihi: Afyon Savaşları, İngilizler ve Protestolar
Hong Kong’un bugünkü halini anlamak için biraz geriye gitmek gerekiyor. Burası aslında bir zamanlar küçücük bir balıkçı kasabasıydı. Sonra devreye para, afyon ve İngilizlerin ticaret iştahı giriyor. Çin’in en önemli ürünlerinden ikisi ipek ve çaydı; İngiltere bu pazara girmek istiyordu ama Çin kapıyı açmıyordu. İngilizler “Ne satalım?” diye düşündü ve cevap çok karanlık ama net: afyon. Afyon, İngiltere’nin sömürgesi olan Hindistan’da yetişiyor, oradan gemilerle Çin’e getiriliyordu. Öyle yaygınlaştı ki 19. yüzyılda Hong Kong’da neredeyse her üç kişiden ikisi bu maddeyi kullanır hale geldi. Kazanan kimdi? İngiliz Doğu Hindistan Şirketi ve doğal olarak İngiliz kraliyeti.
Çin sonunda buna dur demek için 1729’da afyon ithalatını yasakladı. Ticaret kesilince gelir düştü, gerginlik tırmandı ve 1839–1842 Afyon Savaşı patlak verdi. Savaşın kaybedeni Çin oldu. 1842 tarihli Nanking Anlaşması ile Hong Kong Adası İngiltere’ye devredildi. Fakat hikâye burada bitmedi. İngilizler bu kez afyonu Macau üzerinden kaçak sokarak ticareti sürdürdü. Ardından İkinci Afyon Savaşı (1856–1860) yaşandı ve Çin yine kaybetti. Bu sefer Kowloon Yarımadası da İngilizlere bırakıldı. Böylece “New Territories” denilen yeni bölgeler şekillendi.
1898’de, New Territories Çin’e geri verilmek üzere 99 yıllığına İngiltere’ye kiralandı. O dönemden itibaren İngilizler Hong Kong’u tam anlamıyla kendi sistemlerine göre dizayn etti: çift katlı otobüsler, soldan akan trafik, Anglikan kiliseleri, İngiliz eğitim sistemi… Şehre baktığında bugün hâlâ bu koloni dokusunu hissedebiliyorsun. Küçücük balıkçı kasabasından çıkan Hong Kong, zamanla Asya’nın en önemli ticaret ve finans merkezlerinden biri haline geldi.
Bu 99 yıllık süre 1997’de doldu ve Hong Kong “tek ülke iki sistem” prensibiyle Çin’e iade edildi. Yani resmi olarak Çin Halk Cumhuriyeti’ne bağlı ama ekonomik sistem, kapitalist düzen ve belli özgürlükler bir süre daha aynen devam etti. Ancak ilerleyen yıllarda Çin’in Hong Kong üzerindeki politik etkisini artırmasıyla birlikte şehir, sık sık protesto ve toplumsal hareketlere sahne oldu. Ulusal eğitim müfredatına tepkiler, Şemsiye Devrimi (Lideri Joshua Wong’du. Netflix’ten JOSHUA belgeselini izleyebilirsiniz.), seçim sistemi tartışmaları, sokak eylemleri… Hong Kong bugün hâlâ, özgürlükler ile merkezi güç baskısı arasında gidip gelen, çok katmanlı bir hikâye barındıran bir şehir.
HONG KONG HAKKINDA TÜM BİLGİLER

Hong Kong’un Çin’e geri iadesinden sonra sürekli protestolara sahne olan bir yer haline gelmiştir. Hong Kong’lular her seferinden eylemlere son verip evlerine dönseler de mutlaka yeniden buluşmak üzere sözleşiyorlar. 2014 yılında şemsiye devrimi, 2016 yılında balık köftesi devrimi ve şimdi de kask devrimi! Sürekli özgürlüğü için kendini protesto ve eylemler içinde bulan Hong Kong’lular umuyoruz istedikleri düzene ve özgürlüğe kavuşabilirler.
Hong Kong, Asya’nın önemli ticaret merkezi olduğu için parasal anlamda sıkıntısı yoktur. Ancak buna karşılık tek sıkıntısı arazi yetersizliğidir. Hong Kong’daki son yapılardan biri olan IFC ( Uluslararası Finans Merkezi) binası bunun en güzel örneğidir. Arazi yetersizliğinden dolayı bina hem denize açılmış hem de göğe yükselmiştir. Denizin doldurulması sonucu elde edilen alan 20 hektara ulaşmıştır. İnşaat esnasında kaya ve duvar örülme işleminden sonra toprağın denize yerleştirilmesiyle suyun yönü değiştirilerek bina inşa edilmiştir. Hong Kong’da çok katlı binaların olması da arazi sıkıntısından kaynaklıdır.
Hani İstanbul’a çok hızlı bir şehir deriz ya. Eğer böyle bir metropol’de yaşıyorsa insan hızlı olmalıdır. Hatta yeri geliyor bir çalışma günü bile yetmez oluyor. İşte Hong Kong’un bu tanımın çok daha ötesinde. Hong Kong’lular için nakit=para olduğundan pek çok restaurant veya yemek yenilen herhangi bir yerde hemen yemeğini yiyip, yer yemez hesabı ödeyip kalkan Hong Kong’lu görürseniz şaşırmayın.
Hong Kong’da düşük gelirli insanların nasıl evlerde yaşadıklarını hiç merak etmiş miydiniz. Aşağıdaki fotoğrafta kollarımı özellikle açtım ki insanların ne kadar dar alanlarda yaşadıklarını anlayın diye. Ayrıca evler o kadar küçük ki içinde mutfak dahi yoktur. Bu yüzdendir ki bu evlerde yaşayanlar dışarıda yemek yerler. Hong Kong’da sayısız restaurant gördüğünüzde şaşırmayın 😉

Dünyanın en ucuz Michelin yıldızlı restaurantları Hong Kong’dadır. Biz zaman sıkıntımız olduğu için bunlardan sadece 10 tanesini listemize alabildik.
Dünya’nın en pahalı evi Hong Kong’dadır. Yalnızca dört odası olan evin değeri 880 milyon dolarcıktır.
Hong Kong’da içme su kaynağı olmadığından, su Çin’den temin edilmektedir. Tuvalet suları denizden gelmektedir.
Hong Kong’da serçe tırnakları uzun olan insanlar göreceksiniz. Bunun anlamı sömürge döneminde sömürülmediklerini ispatlamak içinmiş.
Çin Mitolojisinde Ejder’in Önemi
Hong Kong’da yüksek binaların ortaları boşluktur. Boşluk yapılmasının en önemli sebebi Çin inancında ejder’in ve Feng Shui yaşam sanatının öneminden ötürüdür. İnanca göre bu boşlukların yapılma sebebi ejderlerin rahatça uçabilmeleri içindir. Çin inancına göre ejder en kutsal hayvan kabul edilir. Ve 12 burcun da en önemlisidir. Çin mitolojisine göre ejder bir çok hayvanın karışımı olarak tasvir ediliyor. Aşağıdaki fotoğrafa da dikkat edecek olursanız erkek geyiğin boynuzları, canavarın gözleri, yılanın boynu, ineğin kulakları, kartalın pençeleri, balığın pulları vardır. Kafasının üzerindeki parça uçmasını sağlar. Bazı ejderlerse ise bunun yerine kanat olduğunu görürsünüz. Ejder Yin Yang için de önemlidir. Ejder’in 117 pulunun 36 tanesi yin’i (kötülüğü) 81 tanesi ise yang’ı (iyiliği) sembolize eder.
Feng Shui’nin kökü Çin’e dayanır. Feng Shui uyuma önem verir. Bu da Hong Kong’lular için çok önemli olduğundan binaların çoğu Feng Shui’ye göre tasarlanır. Hong Kong’da bunun en güzel örneği Bank of China ve HSBC binasıdır. Eğer şehirde bina yapılacaksa genelde Hong Kong’lu müteahhitlerden Feng Shui için yardım alınır.
Hong Kong, dünyanın kalpazanlık merkezlerinden biridir. Buna karşı devlet önlemler alma gereği duymuş ve yeni teknolojiler devreye sokmuştur. Günümüzde dünyanın en iyi korunan banknotları Hong Kong’dadır. Paranın açısı değiştikçe mürekkep renginin değişmesi, basılan paranın içine konulmuş metal ip, hologrofik resimler, mor ötesi ışınla görülen barkod ve yine mor ötesi ışınla görülebilen banknot içindeki iplikler, parayı parlak ışığa tuttuğunuzda görebileceğiniz yanar döner resim… İşte bunların hepsi parayı taklit edilmez hale getiriyor. Hong Kong’da diğer ülkelerin aksine parayı devlet değil şehrin 3 büyük bankası basmaktadır.
HONG KONG’A NE ZAMAN GİDİLİR?

Hong Kong’a ne zaman gidileceği biraz ne beklediğinle ilgili. Resmi olarak dört mevsim yaşanıyor ama tropik ve muson etkisi nedeniyle hava bazen “tam Asya kombosu” gibi olabiliyor. Genel olarak Ekim–Mayıs arası yüksek sezon, Mayıs–Haziran orta sezon, Temmuz–Ağustos düşük sezon kabul ediliyor. Hong Kong’a gitmek için en konforlu dönem genellikle ilkbahar ve sonbahar ayları, yani Nisan–Mayıs ve Ekim–Kasım.
Unutmamanız gereken bir diğer önemli konu ise tayfun sezonu. Hong Kong tayfunlarıyla ünlü bir şehir. Mayıs başından Kasım sonuna kadar süren bir tayfun dönemi var; özellikle Temmuz–Eylül arası tavan yapıyor.
Şehirde dört farklı tayfun uyarı seviyesi bulunuyor:
- T1, tayfun henüz çok uzaktayken;
- T2 biraz yaklaşmışken;
- T8 çok ciddi uyarı ve rüzgârın 180 km hızlara çıkabileceği anlamına geliyor.
- T10 ise “en kötü senaryo” modu, son derece nadir ama olduğunda şehir tamamen kapanabiliyor.
2012 ve 1999 yıllarında bu seviyede tayfun görülmüştü. Eğer bu dönemde gideceksen hava durumunu özellikle takip etmekte fayda var.
HONG KONG’A KAÇ GÜN AYIRMALI?

Hong Kong’da kaç gün kalman gerektiği tamamen seyahat tarzına bağlı ama sıfırdan plana başlıyorsan kabaca şöyle düşünebilirsin: Şehre ilk kez gidiyorsan, hem kültürü, hem manzarayı, hem yeme–içmeyi hem de biraz alışverişi deneyimlemek için minimum 3–4 gün ayırman güzel olur. “Ben sadece bir ülke daha tikleyeyim, hafif bir şehir gezisi, biraz da skyline görelim” diyorsan 2 dolu gün ile de temel noktaları görebilirsin.
Alışveriş senin için önemliyse, Mong Kok, Tsim Sha Tsui ve sokak pazarlarına rahat rahat vakit ayırmak için en az 3 gün çok iyi. Eğer geziyi Macau ile birleştirmek istiyorsan, ideal senaryo: Hong Kong’da 3–4 gün + Macau’da 1 gün şeklinde.
Hong Kong Adası: Manzara Noktaları, Fotoğraf Durakları ve Tapınaklar
Hong Kong iki ana bölge gibi düşünülebilir: Hong Kong Adası ve Kowloon Bölgesi. Manzara kartpostallarında gördüğün meşhur “skyline” görüntüsü genelde Hong Kong Adası’ndaki gökdelenlerin Kowloon’dan görünüşü. Ama işin aslı, adanın içinde de gezilecek, görülecek, fotoğraf çekilecek sayısız nokta var.
Adanın en bilinen manzara noktası elbette Victoria Peak. Burası Hong Kong manzarasının klasik “pazarlama fotoğrafı” gibi görüldüğü nokta. Açık havaya denk gelirsen şanslısın; bazen sis şehri tamamen kapatabiliyor. Peak’e çıkmak için istersen yürüyebilir, istersen otobüse binebilir, klasik deneyim istiyorsan da Peak Tram kullanabilirsin. Tram, dik bir yokuş boyunca tepeye çıkarken hem nostaljik hem de oldukça turistik bir deneyim sunuyor. Zirveye vardığında hem manzara terasından şehre bakabilir, hem de çevredeki yürüyüş yollarına kendini bırakabilirsin.
Victoria Peak’e alternatif ve daha sakin bir manzara noktası ise Breamar Hill. Burası hem minik bir trekking hissi yaşamak hem de kalabalıktan uzak, daha “lokal manzara noktası” görmek isteyenler için ideal. Yanına atıştırmalık ve içecek alıp gün batımına yakın saatlerde gidersen, Hong Kong’un gökdelen siluetine karşı kendi küçük pikniğini yapabilirsin. Tepeye çıkmak için Fortress Hill ya da Causeway Bay üzerinden otobüs veya minibüsle son durağa kadar gidip, kısa bir yokuş ve patika yürüyüşü yapman gerekiyor.
Fotoğraf meraklılarının radarına çoktan girmiş bir diğer yer de Montane Building kompleksinin bulunduğu bölge. 1960’larda düşük gelirli halk için inşa edilen, birbirine bitişik beş binadan oluşan bu yapı, filmlere sahne olmuş, Instagram jenerasyonu için adeta bir ikon haline gelmiş durumda. Kuşbakışı bakıldığında E şekli alan bu dev blok, yerel halk arasında “Canavar” olarak adlandırılıyor. İç avludan gökyüzüne doğru baktığında, binaların iç içe geçmiş görüntüsü hem estetik hem de biraz distopik bir hava veriyor.
Yine mimari ve fotoğrafı birleştiren bir diğer nokta ise Lai Tak Estate çevresindeki yuvarlak binalar. Burası dairesel planlı, ortası boşluklu yapısıyla içeriden bakıldığında sonsuz bir halka hissi veriyor. En üst katlardan aşağı baktığında hem geometrik bir uyum, hem de Hong Kong’un apartman hayatını gösteren etkileyici bir kadraj yakalanabiliyor.
Hong Kong Adası’nda “yerin altından çıkıp birden kültürle çarpıştığın” anlardan biri de Central Mid-Levels Escalator.Dünyanın en uzun açık hava yürüyen merdiven sistemlerinden biri olan bu düzenek, Central bölgesinden tepelere doğru seni kat kat yukarı taşıyor. Yol boyunca kafeler, barlar, küçük restoranlar ve butik dükkânlar sıralanıyor. Merdivenden inip çıkarken her an yeni bir sokağa dalabilirsin.
Merdiven hattına yakın bir noktada bulunan Man Mo Tapınağı ise Hong Kong’un modern yüzü ile geleneksel ruhunun buluşma noktalarından biri. 1847’de inşa edilen bu tapınak, adı üzerinde “Man” (edebiyat) ve “Mo” (savaş) tanrılarına adanmış. İçeride tavandan sarkan dev tütsü spiralleri, loş ışık, duman kokusu ve sessiz dualar, dışarıdaki gökdelen kalabalığını bir anda unutturuyor. Tapınağa ulaşmak için Central veya Sheung Wan istasyonlarından kısa bir yürüyüş yeterli.
Adadaki Hollywood Road ve Queen’s Road ise hem tarihsel, hem alışveriş, hem de sanat açısından önemli caddeler. Hollywood Road, antika dükkânları, sanat galerileri ve butiklerle dolu; koleksiyon merakın olmasa bile sadece vitrinlere bakmak bile keyifli. Queen’s Road ise İngilizlerin Hong Kong’da inşa ettiği ilk ana caddelerden biri; tarihsel olarak koloni dokusunu hissetmek isteyenler için anlamı büyük.
Bu bölgeye yakın St. John Katedrali de şehrin dinî çeşitliliğini anlatan yapılardan biri. 1849’da İngilizler tarafından inşa edilen bu Anglikan kilisesi, Uzak Doğu’daki en eski Anglikan kiliselerden biri olarak kabul ediliyor. Gökdelenlerin arasında bir anda karşına çıkan tarihi bir Avrupa kilisesi görmek, Hong Kong’un kontrast doğasını çok iyi özetliyor.
Kowloon Bölgesi ve Çevresi: Pazarlar, Manzaralar, Toplu Konut Estetiği
Hong Kong haritalarında Victoria Harbour’un diğer tarafında gördüğün bölge Kowloon. Burası hem alışveriş, hem gece manzarası, hem de yerel yaşamı hissetmek için ideal bir merkez.
Kowloon’un kalbi sayılabilecek Tsim Sha Tsui, mağazaların, AVM’lerin, barların, rooftop’ların, neon tabelaların, otellerin üst üste dizildiği çok yoğun bir bölge. Gün içinde alışveriş ve kafe gezmek; akşam olduğunda ise deniz kenarına inip Avenue of Stars civarında Hong Kong Adası’nın ışık şovunu izlemek klasik bir Tsim Sha Tsui programı. Her akşam 20:00 civarında gökdelenlerin ışıkları müzikle senkronize oluyor; Victoria Harbour kıyısında herkes bu şovu izlemek için sıralanıyor. Gösteri ücretsiz ve şehirdeki “burası başka bir dünya” dedirten anlardan biri.
Kowloon tarafında biraz daha sakin ama fotoğraf açısından zengin noktalardan biri Ten Thousand Buddhas Monastery. Adı üzerinde, binlerce Buda heykelinin sıralandığı, merdivenlerle çıkılan, spiritüel bir atmosfer sunan bir kompleks. Yine bu bölgede yer alan Nan Lian Garden, klasik Çin bahçe mimarisinin Hong Kong’daki en zarif örneklerinden. Ahşap yapılara, köprülere, göletlere, içinde rengârenk balıkların yüzdüğü havuzlara bakarken şehrin geri kalanındaki gürültüden tamamen kopmuş gibi hissediyorsun.
Alışveriş, sokak pazarı ve kalabalık dendi mi akla ilk gelen yer tabi ki Mong Kok. Buradaki Ladies Market, magnetten tişörte, çantadan küçük ev eşyalarına kadar aklına gelebilecek her şeyin satıldığı, pazarlık yapmanın neredeyse zorunlu olduğu renkli bir sokak pazarı. Sadece bu bölge için bile en az yarım gün ayırmak iyi fikir; özellikle alışveriş seviyorsan sokak sokak kaybolmak isteyeceksin.
Kowloon’un en popüler fotoğraf noktalarından biri ise artık herkesin Instagram’da gördüğü Choi Hung Estate. 1964’te yapılmış bu toplu konut, pastel tonlu renkli binaları ve önündeki basketbol sahasıyla çok ikonik bir görüntü sunuyor. Düşük gelirli insanların yaşadığı bu bloklarda bugün 40 binden fazla insan yaşıyor; Hong Kong’daki dar yaşam alanı gerçeğini bu kadar estetik bir kare içinde görmek biraz çarpıcı.
Choi Hung’a komşu olan Ping Shek Estate de yine mimari ve fotoğraf açısından ilgi çekici. Binaların oluşturduğu kare boşlukların içinden gökyüzüne baktığında, reklam filmlerinde gördüğün o dramatik görüntüyle birebir karşılaşıyorsun. Yine çok bilinmeyen ama son dönemde fotoğraf meraklılarının radarına giren bir diğer yer ise Lok Wah Playground.Otopark üstüne kurulmuş, mavi tonlu, dairesel beton halkalarla tasarlanmış bu oyun alanı, özellikle tepeden bakıldığında çok grafik bir fotoğraf veriyor.
Temple Street Night Market ise hem pazar, hem sokak yemekleri, hem de fotoğraf için akşam farklı bir atmosfere sahip. Akşamları açılan bu gece pazarı, hediyelik eşyalar, ucuz kıyafetler, sokak lezzetleri ve kalabalık atmosferiyle tipik bir Asya gece pazarı deneyimi sunuyor. Tam karşısındaki otoparkın katlarından birine çıkıp pazarı yukarıdan fotoğraflamak, birçok fotoğrafçının yaptığı klasik hareket.
Kowloon tarafında modern ve mimari bir durak arıyorsan Jockey Club Innovation Tower tam sana göre. Zaha Hadid imzalı bu yapı, hem iç hem dış tasarımıyla akışkan, keskin ve geleceksel bir tarzda inşa edilmiş. İçeri girdiğinde mimarlığın “akıyor” hissini fiziksel olarak deneyimliyorsun.
Hong Kong’da Trekking: Şehirden Çıkmadan Doğa Modu
Hong Kong dendiğinde aklına sadece gökdelenler geliyorsa, burayı biraz yanlış tanıyorsun demektir. Şehrin etrafı tepeler, ormanlar, yürüyüş rotaları ve manzara zirveleriyle çevrili. En bilineni elbette Victoria Peak, ama orası daha çok “asfalt yürüyüş + turistik manzara” kategorisinde. Trekking dediğimiz şey biraz daha patika, biraz daha yükselti, biraz daha ter demek.
Bu anlamda öne çıkan rotalardan biri Devil’s Peak. Adını Ming Hanedanlığı döneminde burayı mesken tutan korsanlardan aldığı söyleniyor. İngilizler New Territories’i aldıktan sonra tepeye askeri istasyonlar kurmuşlar; bugün bitki örtüsü birçok kalıntıyı kaplasa da bazı eski yapılar hâlâ görülebiliyor. Yokuşlu ama çok zor olmayan bir yürüyüşle, hem tarih, hem manzara, hem de şehrin çeperlerini aynı rotada deneyimlemiş oluyorsun.
Yine şehir manzarasıyla ünlü Lion Rock, özellikle akşamüstü ve gün batımı zamanı efsane kadrajlar sunuyor. Lok Fu istasyonundan başlayıp Lion Rock Garden yönüne yürüdükten sonra, orman içindeki patikayı takip ederek zirveye çıkabiliyorsun. Rotanın kendisi çok ekstrem olmasa da, yaklaşık üç saatlik bir zaman ayırmak gerekiyor. Hafta içi gitmek kalabalıktan kaçmak için en mantıklısı.
Daha zorlayıcı ve biraz da adrenalin içeren rota ise Kowloon Peak / Suicide Cliff. Burası hem yol yapısı hem de zirvedeki uçurumlu kayalık nedeniyle Hong Kong’daki en riskli yürüyüşlerden biri olarak biliniyor. Orman içinde dikleşen patikalar, yer yer kaya tırmanışını andıran bölümler ve sonunda manzaranın elini yüzüne kapattığı bir uçurum… Fotoğraf açısından müthiş, ama güvenlik açısından da ciddi dikkat isteyen bir yer. Özellikle zirvede fotoğraf çektirirken, kayalıklara fazla yaklaşmamak çok önemli.
Biraz daha az bilinen ama güzel bir doğa yürüyüşü sunan bir diğer rota da Razor Hill. Sai Kung tarafındaki Pik Uk başlangıç noktasından başlayan rota, Shell benzinliğin oradan tırmanışa geçip dar merdiven ve patikalarla tepeye ulaşıyor. İşaretlemeler her yerde harika olmasa da, manzara ve sakinlik, çabayı fazlasıyla ödüllendiriyor. Hangi rotayı seçersen seç, Hong Kong’da trekking yaparken en az iki–üç saatini ayırmalı, bol su taşımalı ve yürüyüşe uygun ayakkabı giymelisin.
2 GÜNLÜK HONG KONG GEZİ REHBERİ
1.GÜN :
Tsim Sha Tsiu
Kowloon Sahili
Big Buddha (giriş ücretsiz, ziyaret saatleri 08:00-18:00)
Hong Kong Disneyland (standart giriş ücreti yetişkin 639 Hong Kong Doları, 3-11 yaş çocuk 475 HKD)
Avenue of Star Işık Gösterisi (gösteri ücretsizdir)
Knutsford Terrace
Güne Tsim Sha Tsiu caddesinden başlayabilirsiniz. Telaffuzunun nasıl olduğunu öğrenmek için buraya tıklayın 🙂 Tsim Sha Tsiu, Kowloon bölgesinde bulunan uzunca bir caddedir. Hem gece hayatı hem de alışveriş namına sizi oldukça memnun edecek bir yer olduğundan şüpheniz olmasın. Caddenin sonuna gelince feribot iskelesinin olduğu alana çıkacaksınız. Buradan Hong Kong adasındaki gökdelenleri izleyebilir. Hazır sahile gelmişken Hong Kong Kültür Merkezi, önündeki saat kulesini ve Hong Kong Uzak müzesini de görmeden olmaz. Dediğimiz yerleri gezdikten sonra feribotla Lantau adasına geçebilirsiniz.
Büyük Buda ve Disneyland bu ada içinde yer alıyor. Bu dediğimiz yerleri ziyaret etmeniz halinde günü tamamlamış oluyorsunuz zaten. Akşam mutlaka Avenue of Star Işık gösterisini izlemeyi ihmal etmeyin. Işık gösteri Kowloon sahilde her akşam 20:00’de başlıyor. Erken gidip önlerde ve tam orta kısımda yer bulursanız şovu daha rahat izlersiniz 😉 Ya da diğer bir alternatif Knutsford Terrace’de Hong Kong adası manzarası eşliğinde bir şeyler içebilirsiniz. Çok ucuz bir mekan olmadığı da baştan söyleyelim. Sonra size güvendik gittik olmasın 🙂
Bir günde gezilecek yerlerin listesini aşağıya google haritası olarak da ekledik. Üzerine tıklayarak bahsettiğimiz yerlerin hangi konumda olduğunu öğrenebilirsiniz.
2.GÜN
Mong Kok
Choi Hung Estate (giriş ücretsiz)
Central Mid-Levels Escalator (ücretsiz)
Lan Fong Yuen
Man Mo Tapınağı (giriş ücretsiz, ziyaret saatleri 08:00-18:00)
Victoria Peak (Yetişkin gidiş-dönüş 88 HK$ – tek yön 62 HK$, 3-11 yaş çocuk ve 65 yaş üstü gidiş-dönüş 44 HK$ – tek yön 31 HK$)
Alışveriş yapacaksanız güne Mong Kong bölgesindeki sokak pazarıyla başlayabilirsiniz. Bunlardan en keyiflisi Ladies Market. Hazır buraya kadar gelmişken metroya atlayıp Choi Hung istasyonunda inin ve Choi Hung Estate isimli renkli toplu konut sitesini ziyaret edin. Samsung’un reklam filminde yer alan o renkli binadır burası. Girişi ücretsiz ancak eğer geç saatlere kalırsanız yüzlerce insanın sizin gibi fotoğraf çekilmeye geldiğini göreceksiniz.
Vakit kaybetmeden artık Hong Kong adasına geçme zamanı. Dünyanın en uzun yürüyen merdivenlerinden biri olan Central Mid-Levels Escalator’a binin. Buraya 300 metre mesafede bulunan 1953 yılından beri aile işletmesi olan Lan Fong Yuen’de sütlü çay tadın. Biz çok beğendik. Sizin de beğeneceğinizden şüphemiz yok. Çay evinden yaklaşık 500 metre mesafede olan Man Mo Tapınağını ziyaret edin. Ve günü Victoria Peak yani Victoria zirvesi ile tamamlayabilirsiniz.
3 GÜNLÜK HONG KONG GEZİ REHBERİ
Macau’ya Bir Günlük Kaçamak:
Eğer Hong Kong’da 3–4 günün varsa, bir günü Macau Adası’na ayırmak harika bir fikir. Yukarıda yazdığımız yerleri aynı şekilde uygulayıp 3.gün tüm gününüzü Macau adasına ayırabilirsiniz.
Hong Kong’dan Macau adasına gitmek için aşağıdaki iki feribot iskelesinden birini kullanmalısınız:
- Hong Kong Macau Ferry Terminal – Hong Kong adasındaki Shueng Wan bölgesinde. Shueng Wan istasyonuna varıp Exit D’den çıkınca iskeleyi göreceksiniz. Her 15 dakikada bir TurboJet’in Macau adasına seferleri vardır.
- China Ferry Terminal – Kowloon Tsim Sha Shui bölgesinde
Macau adasında görebileceğiniz yerler: Macau Kulesi, Senado Meydanı, St.Paul Kilisesi, Monte Kalesi, Macau Venetian Bölgesi, Golden Reel Eğlence Parkı
4 GÜNLÜK HONG KONG GEZİ REHBERİ
1.GÜN
Artık 3 günden fazla vakit olduğu için bize göre olan program akışını sizinle paylaşmak istiyoruz. Bu programlar tamamen bizim gezip gördüğümüz yerlerin önerileridir. Sizlerin de keyif alacağını düşündüğümüz için hepsini rota rota paylaşıyoruz. Eğer Hong Kong’a gidip bizim 4 günümüz olsaydı, biz ilk günü şu şekilde değerlendirirdik.

Ten Thousand Buddha (giriş ücretsiz)
Nan Lian Bahçesi (giriş ücretsiz)
Choi Hung Estate (giriş ücretsiz)
Mong Kong Ladies Market (giriş ücretsiz)
Temple Street Night Market (giriş ücretsiz)
2.GÜN
İkinci gün kendimizi çok yormadan otelimizden çıkıp Tsim Sha Shui bölgesini geze geze Kowloon bölgesine inerek ki bu sokağı öyle hemen inmek pek mümkün değildir. Çünkü illa ki dur o dükkana dur bu dükkana bakayım derken saatlerin nasıl geçtiğini anlamazsınız. Hele elektronik merakınız varsa mümkün mertebe mağazalardan uzak durun. Bunun için kendinize özellikle yarım gün ayırın 🙂 Nerede kalmıştık Tsim Sha Shui. Burayı gezerek sahile inerek Lantau adasına geçer ve tüm günü Lantau adasına ayırmaya özen gösterin.

Big Buddha (giriş ücretsiz)
Hong Kong Disneyland (standart giriş ücreti yetişkin 639 Hong Kong Doları, 3-11 yaş çocuk 475 HKD, 65 yaş üstü 100 HKD). Park ziyaret saatleri ve online bilet işlemleri için buraya tıklayınız.
Avenue of Star Işık Gösterisi (ücretsiz)
3.GÜN
Üçüncü gün yine üç günlük programda yazmış olduğumuz gibi tüm gün Macau adasını ziyaret edebilirsiniz.
4.GÜN
Jockey Club Innovation Tower (ücretsiz)
Central Mid-Levels Escalator (ücretsiz)
Lan Fong Yuen
Man Mo Tağınağı (giriş ücretsiz)
Victoria Peak (Yetişkin gidiş-dönüş 88 HK$ – tek yön 62 HK$, 3-11 yaş çocuk ve 65 yaş üstü gidiş-dönüş 44 HK$ – tek yön 31 HK$)
Hong Kong’da Ne Yenir? Yerel Lezzetler ve Michelin Yıldızlı Ucuz Mekanlar
Hong Kong’da “ne yesem” diye düşünmeye pek vaktin olmuyor aslında, çünkü her adımda başka bir lezzet sana göz kırpıyor. Burada yeme–içme kültürü, hem Çin hem Kanton mutfağının etkisiyle, sokak tezgâhından Michelin yıldızlı salaş dükkâna kadar geniş bir yelpazede karşına çıkıyor.
Adada sabah kahvaltısı ve çay deneyimi için en güzel adreslerden biri Lan Fong Yuen. 1953’ten beri açık olan bu küçük aile işletmesi, Hong Kong tarzı sütlü çayı ve klasik kahvaltı menüleriyle çok meşhur. Küçücük iç mekânda yer bulmak zor olabiliyor; o yüzden çayını alıp dışarıda içmek gayet normal. Daha geleneksel ve kalabalık bir çay evi deneyimi içinse Lin Heung Tea House güzel bir seçenek. Dim sum’ların tepsilerle dolaştığı, kalabalık masaların dolup taştığı, “klasik Hong Kong çay evi” atmosferi arayanlar için birebir.
Tatlı tarafında Little Bao gibi yerler, hamburger görünümlü dondurma tarzı yaratıcı tatlılarıyla eğlenceli bir mola sunuyor. Oddies Foodies ise egg waffle ve dondurma kombinasyonlarıyla tatlı krizlerini en şık şekilde çözüyor. Balık toplu çorbalar, erişte kaseleri için Sang Kee Congee gibi salaş ama lezzetli adresler, Hong Kong’da “kase dolusu mutluluk” deyimini gerçek yapıyor. Dim sum için ise yerel halkın gittiği salaş noktalardan biri Saam Hui Yaat; sabahın erken saatlerinde açılıp öğleden sonra kapanan, otantik ve pratik bir durak.
Şehirde bir de ucuz Michelin yıldızlı restoran efsanesi var. Dünyanın en ucuz Michelin yıldızlı yemeklerinin bir kısmı Hong Kong’da. Örneğin Four Season Claypot Rice, dışarıdan bakınca naylon örtülü, salaş bir restoran; ama clay pot rice ve midye omleti efsane. Block 18 Doggie’s Noodle, küçük bir sokak tezgâhında karton kaseyle servis edilen erişteleriyle tanınıyor. Sister Wah ise beef brisket noodle konusunda adeta bir hac noktası; bir kâse ile iki kişiyi bile doyurabilecek güçte. Tatlı ve atıştırmalık için Mammy Pancake veya Owl’s gibi adresler de tatlıyla günü bitirmek isteyenler için güzel duraklar sunuyor.
HONG KONG ULAŞIM SEÇENEKLERİ
Hong Kong her ne kadar karma karışık bir şehir olsa da emin Hong Kong içinde ulaşım da bir o kadar kolaydır. Önce Hong Kong havalimanından şehre nasıl ulaşılır ondan başlayalım sonra şehir içindeki ulaşıma geçelim.
Hong Kong Havalimanından Şehir Merkezine Ulaşım
Otobüs: A21 numaralı otobüs ile havalimanından şehir merkezine en ucuz yolla ulaşımınızı sağlayabilirsiniz. 05:30 ile 00:00 saatleri arasında hizmet veren otobüs ücreti 34.60 HK$ (Hong Kong Doları) Şehir merkezinden havalimanına dönmek için yine aynı duraktan otobüse binebilirsiniz. Otobüs ücretini nakit ödeyebiliyorsunuz. Ancak bozuk paranız olduğundan emin olun. Çünkü para otobüse binince bir kutu içine atılıyor ve iadesi yapılmıyor.
Otobüs rotası şu şekildedir :Airport Passenger Terminal, HK-Zhuhai-Macao Bridge HK Port, Lantau Link Toll Plaza, Hoi Lai Estate / AquaMarine, Sham Shui Po (Nam Cheong / Fu Cheong), Tai Kok Tsui, Prince Edward, Mong Kok, Yau Ma Tei, Jordan, Tsim Sha Tsui / Hung Hom Station
Metro: Eğer Hong Kong Adasında konaklayacaksanız havalimanından airport express’e binerek son durakta (central durağı) inebilirsiniz. Kowloon bölgesinde kalacaksanız yine airport express’e binmeli ve Lai King isimli ikinci durakta inip kırmızı renkli Tsuen Wan Line hattına aktarma yapmalısınız. Hong Kong yönüne binerek oteliniz hangi metro durağına yakınsa o durakta inmelisiniz. Metro haritası güzergahlarını aşağıdaki fotoğraftan inceleyebilir ya da bu linkten erişebilirsiniz.

-Tsim Sha Shui için Airport Express tek yön ücret 115 HK$,
-Hong Kong adası Central durağı için tek yön 130 HK$
Ayrıca Hong Kong içinde metroyla seyahat edecekseniz, durak isimlerinizi bu linke yazarak ücretini öğrenebilirsiniz.
Taksi: Havalimanından taksiyle Kowloon bölgesi gideceğiniz semte göre 250 ile 320 HK$, Hong Kong adası 315 – 400 HK$ arasındadır.
HONG KONG ULAŞIM REHBERİ & OCTOPUS CARD

Hong Kong içi ulaşım düşündüğünden çok daha kolay. Metro, otobüs, tramvay, feribot derken şehir, toplu taşıma açısından tam bir cennet. İlk dikkat etmen gereken yer Hong Kong Havalimanı’ndan şehir merkezine ulaşım.
Havalimanından çıkınca en uygun fiyatlı seçenek genelde otobüs. Özellikle A21 numaralı otobüs, 05:30–00:00 arasında çalışıyor ve yaklaşık 33 HKD karşılığında Tsim Sha Tsui ve çevresine gidiyor. Klasik alternatif ise Airport Express treni. Eğer Hong Kong Adası’nda kalıyorsan trenle direkt Central durağına, Kowloon bölgesinde kalıyorsan Kowloon istasyonuna gidip oradan aktarma yapman gerekiyor. Ücretler bölgeye ve bindiğin durağa göre değişse de, havalimanından merkeze metro/express tren genelde otobüse göre daha pahalı ama daha hızlı oluyor. Taksi ise bütçeye göre değil, daha çok konfor ve valiz rahatlığı için; Kowloon ya da Hong Kong Adası için yüzlerce HKD’lik bir yolculuğu göze alman gerekiyor.
Şehir içinde kullanman gereken ana oyuncu ise MTR (metro) ve senin en iyi arkadaşın olacak kart da Octopus Card. Metro istasyonlarından satın alınabilen bu kart, hem metroda, hem bazı otobüslerde, hatta bazı market ve restoranlarda bile geçiyor. Yetişkin kartında küçük bir depozito kesiliyor, geri kalan bakiyeyi yolculuklarda kullanıyorsun. Özellikle gün içinde birkaç kez MTR kullanacaksan tek tek bilet almak yerine Octopus çok daha hızlı, pratik ve uzun vadede ekonomik oluyor. 65 yaş üstü için indirimli kart seçeneği olduğunu da not düşelim; aileyle gidiyorsan oldukça işine yarayabilir.
3 çeşit Octopus Card var. Yetişkinler, çocuklar ve yaşlılar için. Resmi web sayfasından fiyatları ve kart detaylarını inceleyebilirsiniz.
Hong Kong Nasıl Bir Şehir ve Bu Rehberi Nasıl Kullanmalı?
Hong Kong, “sadece bir şehir” değil, aynı anda birkaç farklı dünyanın üst üste bindirilmiş hali gibi. Bir yanda ejder mitlerine göre şekillenen binalar, Feng Shui ilkelerine göre planlanmış sokaklar, tütsü dumanına boğulmuş tapınaklar; diğer yanda göğe uzanan finans kuleleri, yıldızlı restoranlar, gece pazarları, tayfun uyarı sistemleri, top dolu tramvaylar ve 7/24 yaşayan bir cadde hayatı.
Bu birleşik Hong Kong gezi rehberi, hem şehir hakkında genel kültür edinebileceğin, hem de Hong Kong gezilecek yerler için bölge bölge, gün gün plan çıkarabileceğin bir çerçeve sunuyor. İster 2 günlüğüne uğra, ister 1 hafta kal; Victoria Peak’ten Breamar Hill’e, Mong Kok pazarlarından Choi Hung basketbol sahasına, Ten Thousand Buddhas tapınağından Michelin yıldızlı sokak lezzetlerine kadar, eline aldığında “Hong Kong’da ne yapacağım?” sorusunu tamamen çözecek güçlü bir yazı kaleme aldık.
Geriye sadece uçak biletini alıp, Octopus kartını doldurup, şarjı full bir telefon ve boş bir mideyle Hong Kong sokaklarına karışmak kalıyor.
Diğer Yazılarımızda İlginizi Çekebilir