Küba Tarihi Başbakan Fidel Kastro

Küba Devrimine Giden Yol: Batista’dan Castro’ya

Küba, yakın tarihine baktığımızda pek çok “yükseliş ve düşüş” hikâyesine sahne olmuş bir ada. Farklı dönemlerde farklı liderler sahneye çıktı ama değişmeyen şey, halkın yoksulluk, baskı ve adaletsizlikle boğuşmak zorunda kalmasıydı. Bu çalkantılı süreç, sonunda dünyayı sarsan bir devrimle sonuçlandı.

Batista Darbesi ve Karanlık 7 Yıl

1952’de eski genelkurmay başkanı Fulgencio Batista, bir askerî darbeyle yönetimi ele geçirerek ülkeyi yaklaşık yedi yıl boyunca kontrolü altında tuttu. Bu dönemde baskıcı politikalar, yolsuzluk ve şiddet, sıradan Kübalıların yaşamını her geçen gün daha da ağırlaştırdı. Zengin azınlık ve yabancı şirketler güçlenirken, halkın çoğunluğu için günlük hayat giderek katlanılmaz hale geldi.

1 Ocak 1959: Devrimin Sabahı

Yılbaşı gecesinin hemen ertesinde, 1 Ocak 1959 sabahı adada dengeler komple değişti. Fidel Castro’nun liderliğini yaptığı devrimci hareket, yıllardır sürdürdüğü gerilla mücadelesini zaferle taçlandırdı. Batista ülkeyi terk etti, küçük bir dağ savaşçıları grubu ise tarihe geçecek bir devrimin mimarı oldu. Böylece Küba, yeni bir sayfa açtı.

ABD ile Yakın İlişkilerden Gerilime

Devrim öncesinde Küba ile Amerika Birleşik Devletleri arasındaki ilişkiler oldukça sıcak ve güçlüydü. Adadaki pek çok ekonomik yatırım ve stratejik çıkar, ABD ile iç içe geçmiş durumdaydı. Ancak Batista rejiminin uyguladığı baskı, yoksulluk ve yozlaşma derinleştikçe, bu yakın bağlar da sarsılmaya başladı. Halkın gözünde, Batista’ya verilen her dış destek, bir noktadan sonra adaletsiz düzenin parçası olarak görülür oldu.

Zengin Toprak Sahibinin Oğlundan Devrim Liderine: Fidel Castro

Fidel Castro, varlıklı bir toprak sahibinin oğlu olarak dünyaya gelmişti. Buna rağmen hayatını, eşitsizliğe ve diktatörlüğe karşı mücadeleye adadı. Batista’ya karşı başlattığı isyan, yalnızca politik bir hamle değil, adanın geleceğini tamamen değiştiren bir dönüşümün başlangıcıydı. Önderlik ettiği devrim, Küba halkına daha adil bir düzen ve daha insanca yaşam koşulları vadetmeyi amaçlıyordu.

Castro genellikle “komünist lider” etiketiyle anılsa da, kendi söyleminde temel hedef, Kübalılara özgürlük, sosyal haklar ve daha eşit bir hayat sunmaktı. Batista rejimine karşı çıkması, ABD ile ilişkilerin de hızla bozulmasına yol açtı; çünkü Washington uzun süre Batista’yı destekleyen taraftaydı.

Sierra Maestra’dan Çıkan Devrim

Fidel Castro ve ona bağlı küçük bir isyancı grup, devrim mücadelesini Sierra Maestra dağlarında başlattı. Başlangıçta yanlarında yalnızca yaklaşık 100 savaşçı vardı. Buna rağmen Fidel, insanları umutsuz bir ölüme sürmek yerine, güçlü bir propaganda ve halk desteği kampanyası yürüttü. Halkı, bu mücadelenin “boşuna bir savaş” değil, mantıklı ve gerekli bir çıkış yolu olduğuna ikna etmeye çalıştı.

1958 yılının sonlarına doğru isyancı birlikler iki kola ayrıldı: Bir kısım savaşçı Santiago’ya doğru ilerlerken, diğer kol Havana’ya yöneldi. Bu ikinci grubun başında, Ernesto Che Guevara ve isyancı ordu komutanı Camilo Cienfuegos bulunuyordu. İlerleyen günlerde, bu iki isim hem askeri başarılarıyla hem de sembolik rollerıyla devrim tarihine kazındı.

Camilo Cienfuegos ve Havana’ya Giriş

1932 doğumlu Camilo Cienfuegos, Havana’nın kurtuluşuyla özdeşleşmiş bir isimdir. Bugün bile sözleri, Havana’daki Devrim Meydanı’nda (Plaza de la Revolución) yazılı durur. 2 Ocak 1959’da devrimci birlikler başkente ulaştığında, Batista ve çevresi çoktan ülkeyi terk etmişti. Havana’da kalan askerler kayda değer bir direniş göstermeden silah bıraktı. Aynı günlerde Fidel Castro’nun birlikleri Santiago’ya girdi. Santiago çıkarmasının başındaki önemli isimlerden biri de, gerillalara silah sağlayarak hareketi destekleyen Huber Matos’tu. Fidel, o günlerde Santiago’yu geçici başkent ilan etti.

Havana ise fiilen Camilo Cienfuegos’un kontrolündeydi. Castro, adanın öteki ucundan 3 Ocak’ta yola çıkarak 8 Ocak’ta Havana’ya ulaştı ve başkenti resmen yeniden Havana olarak açıkladı. Şehre girdiği gün, yüz binlerce kişinin –yaklaşık 400.000 kişinin– önünde bir zafer konuşması yaptı. O an, devrimin tüm dünyaya ilan edildiği simgesel bir dönüm noktasıydı.

Yeni İktidar: Geniş Koalisyondan Dar Çevreye

Fidel Castro, ilk aşamada Batista karşıtı çeşitli kesimleri bir araya getirme konusunda oldukça başarılıydı. Devrim zafer kazandığında, resmi bir devlet görevi bulunmuyordu; kendisini doğrudan “devlet başkanı” ilan etmek yerine, saygın aydınlar ve entelektüellerden oluşan bir hükümet kurmayı tercih etti. Ancak süreç ilerledikçe kabinedeki isimler tek tek görevden alındı ve yerlerine Fidel’in güven duyduğu kişiler getirildi. En kritik pozisyonlar ise kardeşi Raul Castro ve Ernesto Che Guevara tarafından dolduruldu.

Camilo Cienfuegos da dâhil olmak üzere birçok devrimci, Küba’nın açıkça “komünist” bir çizgiye çekilmesinden yana değildi. Yine de, 7 Ocak 1959’da ABD hükümeti, Castro’nun devrimci koalisyonunu Küba’nın meşru yönetimi olarak tanıdı. Fidel’in Havana’ya girişinin ardından kaçmayan zengin sınıfın bir kısmı bile başta yeni yönetimi destekledi; içlerinde dünyaca ünlü rom üreticisi Bacardi ailesi de vardı.

Devrim Mahkemeleri ve Korku İklimi

Devrimin ardından ülkeyi “düzeltmek” hiç kolay olmadı. Batista döneminden kalma hesaplar, birikmiş öfke ve suçlamalar hızla gündeme geldi. Fidel, devrim mahkemeleri kurarak eski rejim yanlılarını yargılatmaya başladı. Çok sayıda kişi bu mahkemeler sonucunda idam edildi. Zamanla bu duruşmalar halka açık gösterilere dönüştü ve Havana’nın en büyük stadyumunda yapılmaya başlandı. Sadece eski Batista adamları değil, hakkında ihbar bulunan herkes sanık kürsüsüne çıkabiliyordu. Bu ortam, Castro’ya yakın çevrelerde bile tedirginlik yarattı.

Başbakanlık, Kamulaştırmalar ve İlk Kopuşlar

16 Şubat 1959’da Fidel Castro, resmen başbakanlık görevini üstlendi. Devrim sürecinde ülkenin geleceğine dair net bir ekonomik model açıklamamıştı; ama iktidarı tam anlamıyla kontrol etmeye başlayınca geniş kapsamlı bir reform programına geçti. İlk adımlardan biri, Küba’daki büyük Amerikan şirketlerinin çoğunun kamulaştırılmasıydı. Bu yolla el konulan arazilerin büyük bölümü, yerli çiftçilere dağıtıldı; tek bir günde yüz binlerce dönüm toprak el değiştirmiş oldu. Aynı zamanda kent yoksullarını korumak için kira bedelleri düşürüldü.

Bu düzenlemeler, yoksullar için umut verici görünse de önemli bir kesim için ciddi gelir kaybı anlamına geldi. Kamulaştırmalar ve yeni ekonomi politikaları yüzünden birçok kişi ekonomik gücünü yitirdi. Devrimin hemen ardından yalnızca sınırlı sayıda Kübalı ülkeyi terk etmişken, bu reformlardan sonra adadan ayrılanların sayısı yüz binlere ulaştı. ABD hükümeti, el konulan şirketler nedeniyle protesto etti ve yaptırım tehdidini masaya koydu.

Washington Ziyareti ve Artan Şüpheler

Artan gerilimi yumuşatmak amacıyla Fidel Castro, Nisan 1959’da Washington’a giderek ABD başkentiyle temas kurdu. Amacı, yeni Küba yönetiminin meşruiyetini pekiştirmek ve ilişkileri koparmadan yoluna devam etmekti. Ancak dönemin ABD Başkanı Dwight Eisenhower, Castro’ya güvenmiyor, onun ideolojik yöneliminden ciddi biçimde rahatsızlık duyuyordu. Bu güvensizlik, ilerleyen yıllarda daha sert krizlerin zeminini oluşturacaktı.

Sol Eğilim, Raul ve Che’nin Etkisi

Küba’daki sollaşma eğilimi yalnızca ABD’yi değil, adadaki çeşitli kesimleri de tedirgin etti. Devrim sırasında Fidel Castro ideolojik olarak bilinçli biçimde muğlak kalmış, farklı anti-Batista grupları bir arada tutmak için net bir “kırmızı çizgi” çizmemişti. Ama iktidar döneminde kardeşi Raul Castro ve ekonomi alanında önemli rol üstlenen Ernesto Che Guevara’nın önerdiği radikal reformlar, ülkenin giderek daha belirgin biçimde sol bir çizgiye kaydığını gösteriyordu. Bu da birçok Kübalının mesafeli durmasına neden oldu.

Camilo Cienfuegos, Huber Matos ve Gizemli Kayboluş

Devrim ordusunun komutanlarından Camilo Cienfuegos, resmî olarak Savunma Bakanı Raul Castro’nun emri altındaydı; ancak ülkenin hızla sola yönelmesinden rahatsızlık duyan önemli figürlerden biriydi. Halk gözünde kimi zaman Fidel’den bile daha sevilen bir isimdi. Benzer şekilde, Fidel’in Santiago’yu ele geçirmesinde pay sahibi olan Huber Matos da yeni politikalardan memnun değildi ve sonunda görevinden ayrılmak istediğini açıkça dile getirdi. Fidel bu talebe sert karşılık verdi; Matos tutuklandı ve 20 yıl hapse mahkûm edildi.

Matos’un tutuklanması için görevlendirilen kişi, yıllardır yakın arkadaşı olan Camilo Cienfuegos’tu. Bu görev, aynı zamanda Fidel’in Camilo’nun sadakatini test etme biçimiydi. Cienfuegos emri yerine getirdi; ancak kısa süre sonra kendisi de tarihin en büyük soru işaretlerinden birinin kahramanı oldu. 28 Ekim 1959’da, Matos tutuklandıktan hemen sonra Camilo, Havana’ya dönmek üzere uçağa bindi. Ne uçaktan bir acil çağrı geldi ne de enkaz bulundu. Uçak ve içindekiler hiçbir zaman bulunamadı. Cienfuegos’un ortadan kayboluşunun sebebi konusunda yorum yapmak artık okuyucuya kalmış durumda.

Yoksulluk, Ambargo ve Sovyetlere Yakınlaşma

Politik tartışmaların ötesinde, ada halkının büyük bölümü temel geçim derdiyle boğuşuyordu. Nüfusun önemli kısmı aşırı yoksulluk içindeydi. Bunun başlıca nedenlerinden biri, ABD’nin Küba ile ticari ilişkileri kısıtlaması ve ambargo yönünde adımlar atmasıydı. Ekonomik çöküş, neredeyse tüm toplumsal kesimleri etkiledi.

Bu noktada Küba, yeni bir müttefik arayışına girdi ve gözler doğrudan ABD’nin baş rakibi olan Sovyetler Birliği’ne çevrildi. 8 Şubat 1960’ta Sovyet liderlerinden Anastas Mikoyan, Havana’yı ziyaret etti. Bu görüşmeler sonucunda Moskova ile yeni bir ittifak temeli atıldı. Aynı dönemde ABD Başkan Yardımcısı Richard Nixon, Küba’nın Sovyet etkisi altındaki bir üsse dönüşme ihtimalinden kaygı duyarak gizli müdahale önerileri sundu; ancak Başkan Eisenhower, doğrudan savaş riskini göze almak istemedi.

La Coubre Patlaması ve Gerginliğin Tırmanışı

Batista döneminde uygulanan silah ambargosu devam ettiği için Küba, savunma ihtiyaçlarını başka ülkelerden karşılamak zorundaydı. Sovyetler Birliği ve Çekoslovakya, bu süreçte başlıca tedarikçiler haline geldi. 4 Mart 1960’ta, 76 tonluk Belçika yapımı mühimmat taşıyan Fransız yük gemisi La Coubre, Havana Limanı’na yanaştı. Yük boşaltılırken aniden büyük bir patlama meydana geldi; 75 kişi hayatını kaybetti, yüzlerce kişi yaralandı. Che Guevara’nın simgeleşen ünlü fotoğrafı da bu olayın ardından çekildi.

Patlamanın hemen sonrasında Fidel Castro, bunun bilinçli bir saldırı olduğunu ve arkasında ABD’nin bulunduğunu iddia etti. Olay, Washington–Havana hattındaki gerilimi daha da tırmandıran bir dönüm noktası oldu. Eisenhower yönetimi, adaya yönelik daha sert adımlar düşünmeye başladı ve CIA, Küba’yı içeriden vurmak için hazırlıklara girişti.

Sürgünlerden Ordu Kurmak: 2506 Tugayı

CIA, devrimi tersine çevirmek amacıyla Amerika’ya kaçmış Kübalı sürgünleri örgütleyerek onlara askeri eğitim ve teçhizat sağlamaya başladı. 1300’den fazla sürgün, bu operasyona gönüllü oldu. Ağır silahlarla donatılmış bu birlik, “2506 Tugayı” adıyla anıldı. Plan, Guatemala’dan hareket edip Küba’ya çıkarma yapmak, Escambray Dağları’na yakın Trinidad kasabasını kontrol altına almak ve burada bir isyan odağı oluşturmaktı. Böylece uluslararası yardım çağrısı yapılacak ve ABD, bu çağrıyı gerekçe göstererek açık işgale yönelebilecekti.

Bu hazırlıklar sürerken, ABD’de de başkanlık seçim kampanyası devam ediyordu. 1960 sonbaharında dünyanın dört bir yanından liderler, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu için New York’a geldi. Küba da BM üyesi olduğu için Fidel Castro, ABD’yi yeniden ziyaret etti ve kürsüye çıkarak tüm dünyaya hitap etti. Başta kısa bir konuşma olarak planlanan bu hitap, yaklaşık 4,5 saat sürerek tarihe geçti; hâlâ aynı platformda yapılmış en uzun konuşmalardan biri olarak anılıyor.

Yeni Başkan Kennedy ve Domuzlar Körfezi Çıkarması

8 Kasım 1960’ta John F. Kennedy, ABD başkanlığına seçildi. Küba’ya yönelik işgal planları, Kennedy göreve geldikten sonra masaya daha net biçimde geldi. 4 Nisan 1961’de Kennedy, bazı değişiklikler şartıyla operasyona onay verdi. En önemli şartlardan biri, hedefin Trinidad kasabası yerine daha ücra bir nokta olan Domuzlar Koyu’na (Bahía de Cochinos) kaydırılmasıydı. Böylece denizden yapılacak çıkarma, kamuoyundan bir nebze daha gizli tutulabilecekti.

Sonunda CIA tarafından eğitilen 1334 Kübalı sürgün, ülkeyi geri alma umuduyla Domuzlar Körfezi’ne çıkarma yaptı. Ancak operasyon kısa sürede feci bir yenilgiye dönüştü. 114 kişi öldü, 1200’den fazla sürgün yakalandı veya etkisiz hale getirildi. Bu başarısızlık, yalnızca Washington için diplomatik bir hezimet değil, aynı zamanda Fidel Castro’nun otoritesini güçlendiren bir olay oldu. Ada halkı, bu saldırıyı “dış müdahale” olarak görüp liderine daha sıkı sarıldı. Latin Amerika kamuoyunda da Castro’nun itibarı arttı.

Sosyalist İlan ve Sovyet Müttefikliği

Fidel Castro, iktidarını sürdürebilmek için yalnızca askeri zaferlerin yetmeyeceğini biliyordu. Bu nedenle, ülkesine güçlü bir uluslararası dayanak sağlamak zorundaydı. Domuzlar Körfezi’nde elde edilen zaferden yaklaşık iki hafta sonra, büyük bir törenle Küba’nın resmen sosyalist bir ülke olduğunu ilan etti. Bu açıklama, yeni rejimin ideolojik yönünü netleştiren kritik bir adım oldu.

Kennedy yönetimi, başarısız işgal girişimini kabullenmek zorunda kaldı; ancak Küba dosyası masadan kalkmadı. Fidel ise, ABD’den gelebilecek yeni müdahalelere karşı tek başına duramayacağını bildiği için Sovyetler Birliği’ni “stratejik garantör” olarak görmeye başladı. Sovyet askerleri, silahları ve nükleer kapasitesi, adanın bağımsızlığını korumak için bir kalkan olabilirdi. Bu tercih, Küba’yı ABD kıyılarına yalnızca 90 mil uzaklıkta bir sosyalist merkez haline getirdi. Böylece Fidel’in sosyalist ilanı, sadece iktidarını pekiştiren bir adım değil; ülkenin geleceğini ve dünya siyasetini şekillendiren tarihi bir karar olarak Küba tarihine kazındı.

More from the blog

Cienfiegos Gezilecek Yerler Küba

Küba turu kapsamında ziyaret ettiğimiz şehirlerden biri de Cienfiegos oldu. Önceden hiç duymadığımız bu şehir, Karayip sahiline kıyısı olan, inanılmaz şirin bir yerdir. Cienfiegos,...

Trinidad Gezilecek Yerler Küba

Küba’da gezilecek yerler arasında belki de en özel, en nostaljik ve en Instagram’lık şehir kesinlikle Trinidad. UNESCO Dünya Mirası listesinde yer alan bu tarihi...

Havana Gezilecek Yerler

Havana Gezilecek Yerler – Küba’nın Kalbine Yolculuk Küba… Birçoğumuzun yıllardır hayalini kurduğu, devrim hikayeleriyle, klasik arabalarıyla ve ritmi hiç düşmeyen sokaklarıyla bambaşka bir dünya. Bizim...

Küba Gezilecek Yerler

Küba turu için günler yaklaştıkça içimizde tarif edilemez bir heyecan kabarmaya başladı. Her geçen gün, Küba gezilecek yerler listemize yeni bir şehir, yeni bir...