Datça, Türkiye’de tatil yapılacak yerler arasında şüphesiz en güzel bölgelerden bir tanesi. Datça koyları, denizin berraklığı, sessizliği ve doğasıyla Türkiye’de tatil yapacakları oldukça memnun ediyor. Biz yurtdışını gezmekle kalmıyor, yıllardır Türkiye’yi de ihmal etmiyor ve her yerini karış karış geziyoruz.
Datça’daki ilk tatilimiz bundan 8 yıl öncesine uzanıyor. Bir bayram dönemi aracımızla oraya mı buraya mı gitsek diye çıktığımız yolculukta Selimiye tatilinden sonra hazır buralara kadar yol kat etmişken Datça’ya da gidelim diyerek yolumuz Palamutbükü’ne düşmüştü. Bayrama denk geldik diye Palamutbükü içinde kalacak otel, pansiyon bulamayınca çareyi geri dönmekte bulduk. Tam Palamutbükü’nden ayrılırken yol üzerinde Palamutbükü’nden Datça’ya giderken Sardunya isimli bir pansiyona denk geldik. Şansımızı son kez denemek için içeri girip yer olup olmadığını sorduk. Yer olduğunu duyar duymaz hemen kalmak istedik. Sahibi yanlış hatırlamıyorsak yurtdışında yaşıyor. Yazın da Palamutbükü’ne gelip müstakil evinin odalarını kiralıyormuş. Tabi bu bahsettiğimiz yıllar öncesi. Bu sene önünden geçerken tam bir işletmeye döndüğünü gördük. Çok da memnun kalmıştık. Burada yer bulduğumuz için Palamutbükü ve çevre koyları da görme şansımız oldu. Hatta o zaman en sevdiğimiz yer Küçük Akvaryum olmuştu. Taşlı denizi ve küçücük koy olan Küçük Akvaryum’da bizden başka kimseler yoktu.
Aradan yıllar geçti. Arkadaşlarımızın önerisiyle tekrar Palamutbükü’ne gitmeye karar verdik. Bu sefer her şey önceden planlandığı için bungalow vari pansiyon benzeri bir yerde kalmıştık. Palamutbükü’nde bu tarz yerler oldukça fazla. Palamutbükü’nde Sait Kaptan sayesinde her gün tekneyle açılarak kimselerin olmadığı koylara gidip günümüzü mis gibi huzur ve sessizlik içinde bitiriyorduk. Hatta en beğendiğimiz koy Çaylimanı olmuştu. Bu sene yine aynı yere gittiğimizde gördük ki artık Çaylimanına günlük tekne turları geliyor. Anlayacağınız huzur muzur kalmamış. Bir de 2019 yılının Temmuz ayında çıkan yangından dolayı dağ taş simsiyah 🙁 Halbuki bundan 4 yıl önce biz bu simsiyah olmuş topraklarda ne güzel ada çayları, kekikler toplamıştık.
Konuyu dağıttığımızın farkındayız. Ama Datça’ya nasıl geldiğimizi öğrenmenizi istedik. 2019 yılında yine aynı arkadaşlarımızın önerisi üzerine tekrar Palamutbükü’ne gitmeye karar verdik. Bu sefer yine pansiyon tuttuk. İlk kaldığımız pansiyona göre bu seferki daha büyük ve konforluydu. Gel gelelim memnuniyetsizliğimiz konaklamamızla başladı.
İlk 2 gün limana yakın bir evde kaldık. Geceliğine 400 TL verdiğimiz ev 2 oda, 1 salon ve kocaman bir balkona sahipti. Evde ne sabun, ne havlu, ne bulaşık süngeri ne bulaşık deterjanı vardı. Kupkuru bir evdi. Siz de bizim gibi ev kiralarsanız bir evde zaruri olması gereken her şeyi baştan almalısınız. Evde hiçbir şeyin olmamasını geçtik. Asıl bizi rahatsız eden son gün çıkış saatinin 12:00 olmasına rağmen ev sahibinin çıkış saatinden önce eve gelip başımıza dikilmesiydi. Gerekçesi ise 12:00’de olan çıkış saatimizi hatırlatmakmış. Neymiş bizden sonra yeni misafirleri gelecekmiş. Ev sahibinin karısı da eline kova ve deterjanları almış, evin içine dalmış. Bir yandan temizliğe başlamak üzere bir yandan da acele etmeyin deyip duruyor. Kahvaltı kursağımızda kalarak lanet ederek bir an önce evi terk ettik.
Son 3 gün ise hemen bir yan sokaktaki başka bir evde kaldık. Burası teras katında, 2 oda bir salonu ve ufak bir terası olan evdi. Bir odasında çift kişilik yatak diğer odasında ise tek kişilik yatağı olan bir ev. Dolayısıyla biz iki çift olduğumuz için bize hiç uygun olmayan bir evmiş. Ama evi ayarlarken iki çift olduğumuzu bildikleri halde bu detay bize söylenmemişti. Evdeki yastıkların içinden pamukların fışkırdığı oldukça bakımsız yastıklara kafamızı koymak zorunda kaldık. Klimanın salon yerine yatak odasından bir tanesine konması ise saçmalığın daniskasıydı. Velhasıl Palamutbükü’ndeki her iki pansiyon konaklamamızdan da hiç memnun kalmadık.
Araya girerek kendimizi size tekrar hatırlatmak istiyoruz. Belki bir çoğunuz bizi google aramaları sayesinde buldunuz. Belki de sürekli yazılarımızı okuyanlardansınız. Biz Orkun ve Neslihan olarak 2008 yılından bu yana sürekli geziyoruz. Hatta gezmelerimiz bize yetmeyince 2014 yılında ben Avukat olmaya son verip ofisimi kapattım. Orkun’da çalışmakta olduğu ilaç şirketine istifasını verdi. O tarihten bu yana tam zamanlı gezmeye başladık. Seyahatlerimizden döndükten sonra edindiğimiz tecrübeler doğrultusunda özellikle beyaz yakalı çalışanlara önem vererek gezilecek-görülecek yerler listesi çıkarıp ona uygun yazılar yazdık. Ve halen yazıyoruz. Biz ve bizim gibiler sürekli tatile/seyahate çıkabilir. Ancak çalışıp yılda bir kaç hafta izni olanların nokta atışı yapması ve çıktığı tatilden memnun dönmesi en önemlisi. Tatil dediğimiz insanların yıl boyu depoladığı stresin boşalımıdır. Bir kaç gün ya da bir kaç hafta kendini şımartmasıdır. Hal böyle olunca biz de ülke veya şehir önerisi verirken bunlara fazlasıyla önem veriyoruz.
Şimdi Datça konusuna geri dönelim. Palamutbükü’nde bir akşam Amerika’dan gelen arkadaşımızla denk gelince birlikte bir akşam yemeği yiyelim istedik. Palamutbükü’nün yerlisinden tavsiye alarak Palamut Restaurant’a gittik. Hatta bizi yönlendiren hanımefendi ismimi verin ilgilenirler dedi. Biz de hadi bi gidip deneyelim bakalım. Denildiği kadar iyi bir yer miymiş dedik. Restaurant’a girdiğimizde genç bir adam buyrun diyerek lafa girdi. Bizi şu hanım yolladı dememizle lafı ağzıma tıkarak diğer garsonlara “oğlum o siparişleri şu masaya, şunlar oraya” vs diye talimatlara başladı. Ben de adam yanımızdayken Orkun’a dönüp “Orkun seni dinleyen yok” dedim. Adam bu lafımızı bile duymadı 🙂 Hadi yine neyse dedik, oturduk. Bir mekana giderken biri yönlendirsin ya da yönlendirmesin. Kapıda sizi karşılayan görevlinin önce merhaba deyip sonra güleryüzle size masa göstermesi gerekir. Yok canım siz de çok şey istiyorsunuz diyenlerdenseniz zaten biz aynı kafada değiliz demektir! Sonuç o mekanda kurulup oturacağımıza kalkıp başka mekana gittik.
Gittiğimiz diğer mekan Palamutbükü’ndeki Sait Kaptan’ın tavsiyesiydi. Güleryüz, ilgi, muhabbet aradığımız her şeyi bulduk. Dolphin isimli bir restaurant’tı. Palamutbükü’ne gidecek olanlara tavsiye ediyoruz.
Diğer bir suratsızlığı Tekin isimli dondurmacıda yaşadık. Palamutbükü’nde önünde kuyruk olan tek dondurmacı. Hatta Datça merkezdeki şubesinde de aynı şekilde kuyruk vardı. Dondurmasını çok beğendik. Kimseye laf ettirmeyiz. Ancak gel gelelim dondurmayı veren kadının oflamaları poflamaları tüm enerjimizi aldı.
Bir balık restaurantında yemeğinizi yedikten sonra bir bardak çay istediğinizde çayımız kalmadı diye bir cevap aldığınızda ne hissedersiniz? Bir çoğunuzun bildiği gibi Datça merkez veya yakın çevredeki balık restaurantları ucuz değildir. Siz, aman tatilde de yemeyelim mi yani diye parasını düşünmeden girip akşam yemeğinizi yersiniz. Ama mekan sahibi ya da çalışanları bir çay demeklemekten acizdir.
Yazdığımız örneklerin hepsi bizzat yaşanmıştır. Ancak bu demek değildir ki Datça’nın her esnafı böyle. Mesela Datça merkezdeki Nahit Usta’nın Yeri isimli restaurant hem yemekleriyle hem de sahibinin masalara bizzat hizmet etmesi ve muhabbetiyle hatta hatta yaptığı yemeğin tarifini vermesi ve içine kattıklarını söylemesiyle hem kaliteli hem de oldukça lezzetli. Sonra Şirin Baba isimli midyeci. Aynı ilgiyi bu mekanın sahibinden ve çalışanlarından da gördük.
Bir güzel örnek ise Ovabükü’ndeki Nil Pansiyon’dur. Nil Pansiyon’la tanışmamız yine Ovabükü’ndeki Savana Otel sayesinde olmuştur. Pansiyon sahibi süper anneanne’nin mis kokulu, lezzetli yemekleri anlatılmayacak kadar güzel. Hele keçi sütü sütlacı! Her gittiğimizde mutlaka uğrar olduk. Size de kesinlikle tavsiye ediyoruz.
Kalınacak otelin en iyi ise SAVANA BUTİK OTEL. Sahibi Çağlar ve nişanlısı Şeyma hayatımızda gördüğümüz en cana yakın en yardım sever insanlar. Datça tatilinin tek ve en doğru adresi. Hatta konaklamayı burada yapacaksanız otelden çıkmanıza dahi gerek yok. Konaklamasından yemeklerine kadar her şeyiyle müthiş.
Lütfen yazımızı okuduktan sonra genelleme yapmayın. Ne yazık ki okumak yerine görsellere bakıp ya da okuduğumuzun bir çoğunu anlamadığımız için hemen topa tutuyoruz. Instagram hikayemizde Datça esnafının suratsızlığından yakınıp bir daha Türkiye tatilimizde Datça’nın listemizde olmayacağını yazdık. Bu yazının arkasına bir fotoğraf koymamız gerektiği için Datça sahilde balık restaurantlarının orada alelade çekilen bir fotoğraf ekledik. Okuduğunu anlamaktan yoksun bir kaç kişi fotoğraftaki mekana salladık sanmış 🙂 Bazen dürüstlüğümüz sonucu Instagram temizliği çok işe yarıyor 🙂
Bir de kendini bilmezler var ki. Bunlar her blogger’ın beleşçi olduğunu sanarlar. İlgi görmeyince hemen atıp tutarlar diyenler. Ülkemizde ilgi parayla çalışan bir şey haline gelmişken iki kuruşa yemek yiyeceğiz diye kimseye eyvallahımız yoktur. Bu da bilinsin!
Datça yerine tavsiyemiz Marmaris’e gitmeniz. Hem işletmelerin müşterisiyle ilgilenmeyi bilmesi hem kaliteli servisi hem de koylarının daha güzel olmasıyla bu bölgeyi tercih etmekte fayda var. Eğer bütçeniz el veriyorsa hiç düşünmeden mavi tur yapabilirsiniz. Hele ki arkadaş grubunuzla birlikte planlamayı düşünüyorsanız bütçeyi de fazla zorlamamaktadır.
Yine de Datça’ya gelip tatil yapmak isterseniz önerilerimiz :
Konaklama : Savana Butik Hotel (Ovabükü)
Yemek : Nahit Usta’nın Yeri – Ovabükü’ndeki Nil Pansiyon
Datça paylaşımımız sonrası bizim gibi memnuniyetsiz kalanların bir kısmının yorumları ile tercihi sizlere bırakıyoruz.